KİMDİR: Maraş muhitinin yetiştirdiği en büyük âlim.
En fazla eser sahibi insan. Tefsîr, hadîs ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi.
Gölgelik,
şemsiye anlamına gelen "saçak" ile / köken olarak Farsça olan ve
Türkçede "oğul" anlamına gelen "zade" kelimelerinin
birleşmesinden meydana gelen "Saçaklızâde" ifadesi, literal olarak
"alimler gölgesinin oğlu" anlamına gelmektedir. Terkip olarak büyük
alim, üstad, otorite demektir. Bu terkiple Saçaklızade'nin geniş bir ilme sahip
olduğu belirtilmeye çalışılmıştır.
ASIL
ADI: İsmi Mehmed bin Ebû Bekr’dir.
DOĞDUĞU
YER: Maraş şehrinde doğdu. Doğum yerine nisbetle Mer’âşî denildi.
LAKABI:
Saçaklı-zâde lakabıyla meşhûr oldu.
ÖĞRENİMİ:
Doğum yeri olan Maraş’ta Mukaddemat-ı ulûm tahsiline başlayan Mehmed Efendi,
Kayseri’de ki (1) öğreniminden sonra, Tıbyan Tefsiri yazarı Muhammed bin Hamza Efendi’nin ve Dârendeli
Hamza Efendi’nin derslerine devam etti. Bir müddet Maraş’ta kadılık
yaptıktan sonra Şam’a gitti. Orada büyük
âlim Abdülganî Nablüsî hazretlerinden ulumu aliyye tahsil edip, tasavvufun
inceliklerini öğrendi. Alelusûl (usulüne uygun olarak, yol yordam gereğince)
tahsîlini tamamladı. Abdülganî Nablüsî
hazretlerinden icazet (diploma, olur) aldı. Bu ilimleri tamamladıktan sonra hem
bir tasavvuf temsilcisi, hem de birikimi yüksek bir âlim olarak memleketi
Maraş'a döndü. Maraş’ta, ders halkası
oluşturarak talebe yetiştirdi, vaaz vererek halkı aydınlattı ve bir taraftan da
Tefsîr, kelâm, mantık, ferâiz, me’ânî ve münâzara ilimlerine dâir eserler
yazdı.
SIFATI: Eşşeyh Saçaklızâde diye anıldı.
YAŞAMI
BOYUNCA: İlim öğrendi ve öğretti. Bildikleriyle amel etmekle meşgul olurken,
ÖLÜMÜ:
1732 Senesinde fani dünyadan ayrıldı(2).
Ozanlar:“Eş-Şeyh
Saçaklı” ve “Saçaklı-zâde dünyâdan bekâya irtihâl etti” sözleriyle vefâtına
târih düşürdüler.
KİŞİLİĞİ:
Saçaklızade Mehmet Efendi son devrin ulemasından olup, açık fikirli bir kişilik
yapısına sahip, zahir ve batın ilimlerinde, özellikle mantık ilminde söz sahibi
idi. Tıbyan sahibi Mehmet Efendi ve Darendeli Hamza Efendi'den Nesh, Şam'da
Nablusi Hazretleri'nden Hadis, Tefsir ve Tasavvuf dersleri aldı.
TARİKATLAR: Saçaklızade Mehmet Efendi, Kadiriye ve
Nakşibendiye tarikatları üzerinde yetişmiştir.
ANTEP
VE KİLİS: Bir seyahat esnasında Antep
ile Kilis arasında (2) vefat eder. İki yerin insanları arasında nizah çıkarsa
da Antep'e defnedilir... Çilehanesi ve türbesi (3) Gaziantep'te, Saçaklı
Mahallesi'nde, aynı adı taşıyan caminin avlusundadır.
ESERLERİNDEN
BAZILARI
Saçaklızade
Mehmet Efendi'nin Eserleri:
Edebiyat,
kelam, mantık, münazara, tasavvuf ve sosyal-toplumsal konularda ikiyüzü aşkın
eser veren Mehmet Efendi'nin eserlerinden bazıları şunlardır:
1. Haşiyetu Tefsir-i Keşşaf Ala,
2. Suretil Ba-kara,
3. Aynul Hayat fi Beyanil Münasebati fi
Suretil Fatiha,
4. Risaletün fi Ayetil Müte-şabihati,
5. Risaleti fi imani Validi Resulillah,
6. Gayetül Burhan fi Tefsiri Ayetil Kürsi,
7. Haşiyetün Ala Şerhi Dibace-i Tarikatı
Muhammediye,
8. Teshilül Feraiz,
9. Asmetül Ezhani,
10. Sebhatül Kader fi Medh-i Meliki Kadiri,
11. Selsebilül Meani,
12. Tavzihu Zubtedil Menazıri,
13. Nehrün Necati fi Tafsili Aynil Hayati,
14. Andelibül Menazıri,
15. Haşiyetün Ala Şerhir Risaletil Adabi,
16. Takrirül Kavanin Minel mantık vel
Münazarati,
17. Risaletün fi Tecdidil İman,
18. Risaletün fil Fetva, Cami'ül Kunuzi,
19. Cühdümükil Minel Kırati,
20. Tahrirüt Takrir Minel Mü-nazarati,
21. Risale-i Adliye,
22. Tehzibül Kirati,
23. Velediye,
24. Tertibul Ulum,
25. Neşrüt Tevali.
Adlarını
yukarıda saydığımız bu eserlerle ilgili olarak Besim Atalay şu uyarıları
yapıyor: “Müellifin eserlerinin bir kısmı ilmi makaledir, ancak üç beş sayfadan
ibarettir, bu adlara bakıp onların kitap adı olduğu düşünülmemelidir.”
Mantıkla
alakalı eserleri Ezherde okutulmuştur.
-----
AÇIKLAMA
(1)
İlmi eserleri ve kerametleri ile halkın ruhunda yerini almış bulunan Saçaklı,
öğrenim için arkadaşları ile beraber Kayseri’ye gider. Zahiri ilimlerde gözü
olmayan Saçaklı öğrenimini tamamlayamaz. Arkadaşları icazetlerini alıp Maraş’a
dönerler.
-----
KERAMET
1.
Saçaklı üzgün, arkadaşlarından ayrı, perişan bir şekilde yollara düşer. Kendi
kendine; “şimdi ben Maraş’a varınca ne yapacağım, kime ne diyeceğim?” diye dua
ederek yürür. Geceyi ıssız bir dağda geçirir.
Zirvede uyuklar. Gördüğü düşten sonra batini ilimler sahibi olur.
Sabah
olur. Yol uzun. Saçaklı, perişan. Kızgın
güneşin altında yürür. İki derviş ile karşılaşır. Aynı yöne gittiklerinden,
arkadaş olurlar. Acıkırlar. Dervişlerden biri ettiği duadan sonra,
birer kap yemek gelir. Yerler. Yine yola düşerler. Akşam olur. Diğer derviş’in elleri semada.
Yine birer kap yemek gelir, önlerine.
Ertesi
gün sıra Saçaklınındır. Açar elini semaya, yalvarır. secdeye kapanır; “Ya Rab!
Beni mahcup etme,” der.
Secdeden
Kalkar. Uzun secdede gözleri yaşarmıştır. Gördükleri karşısında şaşırır. Şimdi
önlerinde bir ziyafet sofrası vardır. Dervişler de şokta. Saçaklıya:
“Sen kimsin?” derler. Saçaklı, olanları anlatır.
Yol
arkadaşlarına: “Nasıl dua ettiniz de yemek geldi,”diye sorar. Dervişler (yol
arkadaşları): “Biz Rabbimden Saçaklının yüzü suyu hürmetine istedik,” derler.
Saçaklı
Maraş’a gelir. Çukuroba Camisinin (Saçaklının kökünden gelenlerin, Caminin
çevresinde yaşadıkları bilinmektedir) hücresine yerleşir.
Kayseri’de
beraber öğrenim gördükleri arkadaşları, Saçaklının geldiği bilgisine ulaşırlar.
“Gidelim, görelim, tembel arkadaşımızla biraz gönül eyleyelim,” derler. Cami hücresine girdiklerinde
Saçaklının, çevresinde toplananlara ders vermekte olduğunu görürler.
“Kuran’ı
Kerimin anahtarı besmele şeriftir ve onun ilk harfi be harfidir. Be harfinden
başlayalım,” der. Saatler geçer be harfinin gizemi bitmemiştir. Arkadaşları
sessizce odayı terk ederler.
Müderresislik
(profesör) makamına ulaşmıştır. Giyimine kuşamına dikkat eder. Çukuroba
Medresesinde bildiklerini mollalarına (öğrencilerine) anlatır.
2.
Hoca vecd içinde ders anlatmaya başlayınca öğrencilerden biri kalkar, üstünü
başını düzeltir, kendine çekidüzen verir, ayakta bekler. Bir gün değil beş gün
değil, haftalardır böyle. Hoca yaptığı işin nedenini öğrenciye sorar.
(Bu
sorunun cevabı için birden fazla rivayet var)
a.
Molla: “Dersinizi dinlemeye Hızır Aleyhiseselam geliyor. Ona saygımdan ayağa
kalkıyorum,” der. Hoca: “Sor bakalım, bize niçin görünmez.”
Molla
sorar ve nedenini öğrenir.
“Hocan,
giyimine kuşamına önem veriyor. Dünyaya
meyillidir. Onun için görünmeyiz,” diyor, der.
b.
Bazıları da; Hızır Aleyhiseselam’ın değil de, ders dinlemeye meleklerin
geldiğini, hocaya neden görünmedikleri sorulduğunda da, meleklerin: “Hocan,
giyimine kuşamına önem veriyor. Dünyaya
meyillidir. Dünyaya sevgisi olanlarla görüşmeyiz.” Dediklerini söylüyor.
Hoca
durumu öğrendiğinde sarığını delik deşik etmiş ve ertesi haftaki derste o da
melekleri görmüş. Ama bu sefer de dersi şaşırmış ve melekler yine görünmez
olmuşlar.
Molla,
meleklere niye görünmediklerini sorduğunda da; “Biz göründüğümüzde hocanız
yanılıyor. Ahrette görüşürüz.” demişler.
c.
Başka bir rivayette de, Mollalardan birinin Hocaya sorduğu bir hadis i şerifin,
Hoca izahını yapamayınca Molla: “Hocam, sarığını delik deşik et, kalp gözün
açılsın,” demiş, derler.
d.
Bir başka rivayette ise; kırk tane arı
Müslüman varmış. Bunlardan biri eskilince aralarında titizlikle bir yenisini
seçerlermiş. Günlerden bir gün kırklardan biri vefat etmiş. Vefat edenin yerine
birini almak için seçim yapmışlar. Seçim neticesinde, çoğunlukla Saçaklı
çıkar. Ama bir kısmı: Saçaklı, giyimine kuşamına önem verdiğini, içinde
dünya sevgisi taşıdığını, ileri sürerek itiraz ederler, seçime rıza
göstermezler.
Kırklardan
biri, kendini tanıtmadan Saçakılı’ya, kırklar arasına alınmama nedenini
anlatmış. “Birinci neden sarığını güzel sarmandır.” Demiş.
Saçaklı,
sarığını delik deşik etmiş. Kırkların arasına karışmış.
*
(2).
Prof. Besim Atalay, Maraş Tarihi ve Coğrafyası isimli eserinde: “Müşarünileyh,
ara sıra Ayıntap ve Kilis taraflarına gezmeye gidermiş. Bir seyahat esnasında
Ayıntap ve Kilis arasında fevat eder.” Der ve cenazeyi paylaşamama olayını
anlatır, adının Mehmet olduğunu, vefat tarihinin 1145 (Hicri) olduğunu (ki, Miladi 1732 yılına takabül
eder) ilave eder.
(3).
Saçaklızâde’nin vefatı hakkında iki söylenti vardır:
a.
Bir rivayet, Maraş’ta ölmüş ve Şehir mezarlığında gömülüdür.
b. Diğer bir rivayete göre, Antep - Kilis arası
bir mevkide ölmüştür. Antep’te medfundur.
Saçaklızâde
ailesi aslen Maraşlıdır diyenler olmakla beraber Karadenizden göç ederek
Maraş’a yerleşmiş diyenler de var.
Şimdi, bu kökten, Of / Trabzon’da
yerleşik aileler olduğu bilinmektedir.
-------
Günlerden
bir gün Saçaklı, Antep’ten Kilis’e doğru yola çıkar. Yolda vefat edince, Antep
halkı, Saçaklının cenazesinin
kendilerine ait olduğunu, Kilis’liler de kendilerine ait olduğunu iddia
ederler. İş uzar. Cenaze paylaşılamaz. İki tarafın halkı kavgaya başlamak
üzeredir. Silahlar çekilir. İnsan kılığına giren melekler araya girer:
“Ölçelim, nereye yakınsa ora alsın cenazeyi,” derler. Ölçüm sonucu Antep’e
yakın olduğu tespit edilir. Cenaze, Antep halkına verilir. İşte, o zaman Antep halkı ile Kilis halkı
arasında geçimsizlik başlar.
Cenaze
Antep’e getirilir. İnsanlar, Ülkenin dört köşesinden cenaze namazını kılmak
için Antep’e gelirler. Bu sırada Maraş’lı bir köylü de saban demirini yülütmek
için Antep’e gelmiştir. Saban demirini kuşağının arasın sokar o da katılır
cenaze namazına. Namazdan diğer zamanlarda sabanı yülüttüğü demirciye gider.
Sabanı yülümek için, demirci çuvallarla kömür döker. Saban demirini saatlerce
ateşte ısıtır. Nafile, demir ısınmaz. Usta, “bu demiri yülüyemiyorum, demire ne
yaptın der.” Köylü:
“Bir
şey yapmadım. Yalnız Saçaklının cenaze namazını kılarken belime sokmuştum,
demirle beraber namaz kıldım,” der. Bu olay sonrası, zamanın uleması;
“Saçaklının cenaze namazını kılanları cehennem ateşi yakmayacaktır. İşte
örneği.” diye fetva verirler. Antepliler, Saçaklı Merhum için bir türbe
yaparlar ve bugün Antep’te türbenin bulunduğunu yer, bir semtin adını taşır.
Ayrıca, Antep’te Saçaklızâde Camii denilen bir cami vardır.
Türbenin başka bir Saçaklı’ya ait olma ihtimali de vardır.
Saçaklızade
Mehmet Efendinin Kerametlerine Dair Pek Çok Hikâye Var. Onlardan Bazıları
1.
Hocanın huysuz sert mütehakkim bir karısı varmış. Hoca bu kadının bütün
huysuzluklarına katlanır hiç şekvalanmazmış. Saçaklının keramet sahibi olduğun
bilen bir Paşa Hocayı ziyarete gelmiş. Saçaklının karısına; “Mehmet Efendi
Hz.lerini ziyarete geldim,” deyince karısı gülmüş senin Hazret Ahırdağına oduna
gitti diye cevaplamış Paşayı.
Saçaklı
Ahırdağına güneşin erken doğduğunu görünce; ‘biz sabah namazlarını çok geç
kılarmışız,’ diye düşünmüş. Bu nedenle, kırk yıllık sabah namazını kaza etmiş.
Ahırdağından kestiği odunları bir aslana yüklemiş, kendi de odunların üzerine
oturmuş. Bu şekildeyken, kendini aramaya gelen Paşa ile karşılaşmışlar.
Kerametine tanık olan Paşa, hemen Saçaklının elini öpmüş. Birlikte, şehre
yaklaşınca aslanın üstündeki odunları çözmüş, kendi sırtına yüklemiş. Paşa
taşımak istemişse de, Saçaklı; “bu gördüklerini unut” demiş.
2.
Maraş - Kayseri Yolu üzerinde (Kılavuzlu Köyü
mevkiinde) bir köprü yapılmasına karar verilir. Köprü yapımına karar veren heyet Saçaklı’yı
ziyarete gelirler. Kapıdan, onlarla
beraber mollalardan biri içeri girer. Hoca misafirleri karşıladıktan sonra
minderine oturur ve kuşağından bir halka çıkarır. Mollanın çarşıdan getirdiği
yumurtaları halkanın içine sokar. Halkadan geçenleri bir tarafa geçmeyenleri
bir tarafa ayırır. Ufak yumurtaları mollanın eline vererek geri götürmesini
söyler. Gelen misafirlere de karısının kızdığını belirtir.
Heyettekiler
birbirlerinin gözlerine bakarlar. Köprü yapımı işini hiç ağızların almazlar hoş
beşten sonra kalkar giderler. Nihayet, köprü inşası için gerekli hazırlık
yapılır. Yeri tespit edilir ustalar ameleler toplanır. Fakat bir türlü suyu
kesip temel kazısına başlayamazlar. Onlar uğraşırlarken, Saçaklı inşaat alanına
gelir durumu sorar, anlatırlar. Saçaklı kuşağından bir altın çıkarır köprünün
ilk ayağının yapılması gereken yere fırlatır.
Birinci
ayağı buraya koyun der. Altının düştüğü yerden sular çekilir. İkinci ve diğer
ayaklar için de birer altın atarak onları da buralar yaparsınız der. Temellerin
kazılacağı yerlerden sular çekildiği için inşaat başlar.
İkinci
bir rivayet te şöyle: Saçaklı, köprünün ayaklarının yapılacağı yere seccadesini
atar. Seccadenin düştüğü yeri su terk eder, köprünün o ayağı yapılır. Sonra
diğer yerlere seccade atılır. Seccadenin düştüğü yerlerden sular çekilir,
inşaat başlar.
Hoca,
inşaatı bırakmaz. Ustalar ve amelelerin her günkü ücretlerini oturduğu postun
altındaki altınlardan alarak öder. Çalışanlardan biri, postun altındaki, bitmez
tükenmez hazineyi soymak ister. Saçaklının abdest yinelemek için postundan
kalkmasını fırsat bilerek postu kaldırır ki bir ejderha ağzını açmış kendine
bakıyor. Amelenin dili tutulur.
3.
Saçaklı öğrencileriyle Milcan’a (piknik yeri) gider. Önce ders yapılır,
arkasından sofra açılır. Yenilir. Sofra toplanır. Maraş’a dönüldüğünde bakarlar ki sofrada
(kalmış) bir karınca. Saçaklı; “Bu, bir milletin bir ferdi. Karıncayı milletinden ayırdık ki doğru
değil.” der ve karıncayı Milcan’a, yuvasına gönderir.
4.
Saçaklı, namaza gidip – gelirken yolu
üzerindeki esnaf ile sohbet edermiş. Bir gün sohbet etiği esnafın birinin
tezgâhında çok bol miktarda sebze görünce: “Bu kadar sebzeyi nasıl satacaksın?”
diye sorumuş. Bakkal: “Bugün Cuma, inşallah satarım hocam,” diye cevap vermiş. Hoca namazdan dönerken bakkalın sebzelerden
hiç satamadığın görmüş ve bakkala: “ Oğlum sen bu sebzeleri nerden alıyorsun?”
diye sorunca, “hocam bahçemde yetiştiriyorum,” demiş. Saçaklı: “Aslan oğlum,
emeğinle yetiştirdiğin halel malını, haramdan kazananlar tabi almaz. Sen bana
bir süpürge getir,” demiş.
Bakkalın
getirdiği süpürgeyi Alleben Deresinin kirli suyuna batırıp sebzelerin üstüne
serpmiş. “Hocam ne yapıyorsun?” diyen bakkala da, “merak etme!” demiş ve namaza gitmiş. Namazdan dönüşte
bakkalın gözlerinden sevinç fışkırdığını görmüş. Bakkal, Saçaklının elerine
sarılmış, “sağ ol hocam, bütün sebzeleri sattım,” deyince: “Ya oğul, haram
kazananın kursağına temiz - helal lokma
girmez,” demiş.
(Mevhibe
Vural, Mehmet Lütfi oğlu, Ecz. Sezer Hüsnü’den dinlendiklerini anlatır.)
-------
KELİMELER
Alleben
Deresi: Antep İlinin kirli suyunu taşıyan dere.
Mukaddemat-ı
ulûm: İlk ilimler, başlangıç ilimleri.
(Fen derslerini de öğrenirler.)
Müşarünileyh:
Adı geçen, adı anılan kişi.
Mütehakkim: 1. Hâkim olan, hükmeden. 2. Zorbalık eden,
hükmünü zorla yürüten.
Şekvalanmak:
Sızlanmak, şikâyetçi olmak.
Yülütmek:
Keskinletmek.
Saçak:
Saçak kelimesinin çok (a harfinden z harfine kadar sıralanabilir) anlamı
vardır. Bu anlamlardan bir tanesi de: “başkasının yardım ve desteğine muhtaç
olan kimse” demektir. "oğul"
anlamına gelen "zade" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen
"saçaklızâde"
ifadesi,
literal olarak "muhtaç olanın oğlu" anlamına gelmektedir. Bu aileden
büyük bilginler, üstadlar, otorite sahibi insanlar yetişmiştir.
Saçak:
a. Başkasının yardım ve desteğine muhtaç olan
kimse,
b. Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kişi,
c. Dağda ve tarlada ettikleri gömele, kulübe,
gölgelik,
d. Kapı üzerine yapılan saçak siper,
e. Sivri tepe, sundurma,
f. Gölgelik,
g. Kiler, kapı üzerine yapılan kasık, kasık ile göbek arasındaki ince deri,
h. at ve ona benzer hayvanların topuk
arkasında saçak gibi sarkan tüy kenar,
i. Kıyı,
j. Pervaz
k. Saçak kirpik,
l. Püskül revak,
m. Loca,
n. Galeri,
o. Kulüp,
p. Kulvar,
q. Sundurma,
r. Pavyon,
s. Koridor , çadır gibi olan kara ev,
t. Ev önünde olan saçak,
u. Yün oda,
v. Evin önüne astıkları tenf perde,
w. Çadır gibi olan kara ev,
x. Gümeçten sızan bal
y. Paralanmış eski ve yırtık libasın salkım
saçak salınan parçası,
Ulumu
Aliye: Yüksek Bilimler. (Tefsir, hâdis ve tasavvufun ilimleri).
------
Saçaklılar
ailesinden çok sayıda bilgin yetişmiştir. Rum kökenli olan aile, Hz. Ömer
devrinde Medine'ye gönderilen iki Hristiyan bilginin Medine dönüşünde Maraş'a
yerleşmesinden sonra bilginler peş peşe
sıralanmışlardır. Kökenlerinin Of'tan geldiğini öğrenen bilginlerden bazısı
İslamiyeti anlatmak için Trabzon'a gitmişler, bazısı Antep'e ve bazısı da
Maraş'ta kalmışlardır.
Of'
Yerleşen Maraşlı Bilginlerden Bazıları:
1. Maraşlı Saçaklızade Osman.
2. Maraşlı Saçaklızade Muhammed.
3. Maraşlı İlyas
4. Maraşlı Hasan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder