DOĞUMU:
ÖĞRENİMİ: İlk ve orta öğrenimini Afşin'de
tamamladı.
ÜNİVERSİTE: 1990 yılında Atatürk Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirip
GÖREVİ VE YAPTIKLARI
1. Edebiyat Öğretmeni olarak Kars İmam hatip Lisesine atandı.
2. Antakya, Kütahya ve Eskişehir'de muhtelif liselerde
çalıştı. Halen Eskişehir'de bir özel okulda Edebiyat Öğretmeni olarak
çalışmaktadır.
EDEBİ YAŞAMI: Edebî çalışmalarının yanı sıra, Türk halk
müziği ve sanat musikisi alanlarında hem saz, hem de ses çalışmaları
yapmaktadır.
Şiirleri, Değirmen, Kün, Edebiyat Otağı... gibi dergilerde
yayımlanmıştır.
ESERLERİ: Ozanımızın, roman, öykü, tiyatro metinleri
ve şiir çalışmaları basım aşamasındadır.
MEDENİ DURUMU: Evli ve iki kız çocuğu babasıdır.
ŞİİRİ
---------
1. Elveda Yasenya
giden gemilerin gül taşıdığı
ak köpüklü bir hüzündür yaşamak
sarar bir hasreti martı çığlığı
naif bir yüreğe hep yumak yumak
rıhtım eski rıhtım kuşlar tanığı
dalgalar son selamın söylüyor gibi
vuruyor yüzüme acı gerçeği
hep gidenler kazanırmış sevgilim
geride kalanlar zakkum çiçeği
içermiş gün günü baldıran zehrin
yosun kokusunun ferahlığını
ilktir böyle derin derin hissetmek
kuduran rüzgâra açıp bağrımı
su üstünde peşin sıra yürümek
ötelerden bir ilahi çağrı mı
mavnalar takalar oynak gemiler
kımıldıyor eski denizlerimde
kurşun sözlerinden hafif mermiler
kuşlara yem olsun son seferinde
dökülüyor avucumdan yeminler
ve güneş de gitti senin ardından
zifiri gecede yıldızı ketum
bir ceylan göç etti anayurdundan
artık iki yarım tılsımlı bütün
al elma kurtuldu hayta kurdundan
elleri böğründe bir yontu gibi
kalakalır balıklarla beraber
celladına aşık masum garibi
acımaz ol kâfir bertaraf eder
vurur kılıcını gider sahibi
Mehmet Binboğa
Mayıs 2012
Eskişehir
2. ÜRPERİŞ
Bir salkım söğüdün
eteklerinde
Oynaşıp kaynaşan gümüş
balıklar
Bana da bir avuç bir su
verin de
Kurtulsun cismimden
kalabalıklar
Bir salkım söğüdün
eteklerinde
Savruldum fezanın
derinlerine
Ve böyle başladı büyük
macera
Kaç umut yükledim
yarınlarına
Işımadı gitti kör bir
pencere
Savruldum fezanın
derinlerine
Dağladım bağrımı dağlar
salında
Çakırdikenlere bulandı kanım
Bülbül neden inler bir gül
dalında
Bahanesi dünya sonsuz
figanın
Dağladım bağrımı dağlar
salında
İlahi bir dansta kör
kelebekler
Çarpıp düşüyorlar taş bir
duvara
Bir günlük yaşama kaç bin
yıl bekler
Tutuşurlar bir ölümcül
kumara
İlahi bir dansta kör
kelebekler
Sakındığım yere düşünce
yolum
Bastı yüreğimi al hafakanlar
Anladım âlemde tek gerçek
ölüm
Paylamış payını uzanmış
canlar
Sakındığım yere düşünce
yolum
Öyle bir ülke ki adı
kabristan
İn cin ses vermiyor
kulaklarına
Dizilmiş yan yana nice şah
sultan
Pranga vurulmuş ayaklarına
Öyle bir ülke ki adı
kabristan
Kimi sarayından bir parça
mermer
Koparıp da dikmiş tam
başucuna
Almış koltuğuna bir kalın
defter
Bir dönüp bir bakar altın
tacına
Kimi sarayından bir parça
mermer
İdris'in biçtiği atlas
gökyüzü
Mavisin yitirmiş kapkara bir
şal
Güneş aydınlatmaz burda
gündüzü
Toprak kürelenmiş çiçekler
dal dal
İdris'in biçtiği atlas
gökyüzü
Korku kol geziyor
serviliklerde
Nerede Musa'nın Şecer-i
Tur'u
İnmiş gözlerine bir siyah
perde
Medar-ı maişet derdi kusuru
Korku kol geziyor
serviliklerde
Her ezan sesinde irkilir de
can
Ne varsa yok sayar varlık
adına
Beyninde sayısız şimşekler
çakan
Kulak vermez ruhun son
imdadına
Her ezan sesinde irkilir de
can
Çılgınım asiyim günahkârım
ben
Gözyaşlarım kotaramaz bu
kiri
Sıyrılıp ruhundan zavallı
beden
Arayıp da bulsun meçhul
iksiri
Çılgınım asiyim günahkârım
ben
Ya Rab! Kurtar beni bu
işkenceden
Çarmıha gerilmiş Mesih'e
döndüm
Bir gün açılırsa hesap
inceden
Eyvah ki şeytanın atına
bindim
Ya Rab! Kurtar beni bu
işkenceden
Mehmet Binboğa
---------
3. Efelya
prangalar
ağırlaşır gündüzün
uzak yasak iklimlerde
şarkılar
kör bir yangın kuşu
kanatlarında
dörtnala gelirken bir büyük
tufan
gözlerimde buğusun sen
Efelya
ah ırayan acılardır
alnının kuytusunda
es
fesleğen rüzgârı
dağılan saçlarına
dükülen yıldızlardır apansız
harı geçmiş bir ömrün
boşluğuna
uzun ince bir sızıdır
suretsizliğin
tutuşan bir hayalin peşi
sıra
evrilen gecenin hüneri sühan
yaşayan son mutluluk son
deminde arsızın
kotarır mı
söyle Efelya
saklı bahçelerdeki gizemi
gülfem
gülizar sulanmazsa solmaz mı
gülten
söz bitti kelam sustu ve
düştü kal’am
haydi öp beni yeniden dirilt
lütfen
Mehmet Binboğa
Şubat 2012
Eskişehir
---------
4.
Yasenya
Düş Çiçeği
vazgeçtik
harlı kavgalardan
büyük mutluluklardan
iyimser bir gecenin koynunda
ağzı ateş bedeni nar saçları
bir kemend-i can güdaz
ol didar ki lebine teşne
kokusuna aşina
olmak yeterdi
olmadı
şimdi
gam tufanı
keder zamanı
geçmiş eğreti bir resim gibi
duvarda
gençtik evet her şey
olasıydı aşk adına
bir boşlukta rastladığım
delikan
selam verdi eyitti sonra:
aldırma şair
her yol tükenir sonunda
ha erken çıkmışsın yola ha
geç fark etmez
bir de adamı sadece
yalnızlık terk etmez
nere gitsen boğazında paslı
bir hançer
yutkundukça parçalanan
hatıralar
sustukça çoğalan çığlık
ah
min-el aşk
hırçın çocuk
hovarda kız gök boncuk
okulu kırıp mavisinden bir
karanlık edinmiştik en son
romantik filmler oynayan bir
sinemada
dudaklarım yanmıştı
dokunaçlarda
hayalleri kuşatan büyülü bir
karanlık
ah benim avucumda onun
elleri
yarin dudağında bir yarım
ıslık
bir rüya bile değil artık
"ayrılık ayrılık
yaman ayrılık"
Mehmet Binboğa
Ocak 2013
Manavgat
---------
5. Nella
ah
ben
en çok
çiçekleri severim
fena sarı çılgın mavi
koyun gözlü papatyayı
Nella kızın saçlarında
ah
ben
en çok
hüznünde
akşamüstü
bahar yağmurları
öperken toprakları
cıvıltılı bu telaşı severim
saçak altlarında kızlar
sürüsü
bıcır bıcır söyleşirken
haspalar
benim Nella'm içlerinden
hangisi
kaçamak bakışlarda hayal âlemler
kararırken orman şehrin
yamaçlarında
seni hatırlatan her şeyi
severim işte
tek şekerli demli çayı şol
kuşları martıları
çektikçe tatlanan kâfir
zehir zıkkım cıgarayı
beyaz bir gül döner gibi
yârin avuçlarında
ben en çok seni severim ey
aşüfte Nella
küfrünü severim örneğin
erkek gibi ana avrat
o anarşist şiirleri ve
hüzünbaz imgeleri
boydan boya serbestini ve
enine heceleri
ne varsa yüreğinde de haydi
anlat tümünü
yoksa nasıl tüketiriz bu
sevdalı geceleri
Mehmet Binboğa
Eylül / 2013
Eskişiir
------------
6. Sarmaşık
giderdin
hüzn ü filizî bir akşamda
bir hayat olurdu bakışım
yağmurlar bilirim sırdaş
sokaklar tenha
giderdin
ne çok üşürdüm ardından
gül düşürdüm mısralara
sana ağıt yakışım
sır kalırdı aynalara
giderdin
usul öyle yelken fora
arta kalan çağrışım
sustukça çoğalan çığlığım
zaman zaman ardın sıra
giderdin
ağlamak kâr etmez
ferman buyurdun çün
geçer kar geçer bora
bir duvarda sarmaşığım
kuşlara
Mehmet Binboğa
Şubat - 1994
Kars
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder