29 Nisan 2014 Salı

KUL HALİL / AŞIK HALİL


DOĞUM YERİ: Maraş İlinin,  (eski ismi Yarpuz olan) Afşin İlçesinde doğdu.

DOĞUMU:19. Yüzyılın ortalarında, 1840 - 1850 yılında (1) doğduğu varsayılmaktadır.

KÖKENİ: Hıdıroğulları diye anılan Türkmen kökenlidir.

SULTAN ABDÜLAZİZ ZAMANI: Şiirlerinden çıkardığımız anlam sonrası,  Sultan Abdülaziz zamanında asker olduğunu anlıyoruz. Sultan Abdülaziz devri 1861-1876 (2) tarihidir. Böylelikle Ozanımızın doğum yılı için 1840-1850  yılları arasını veriyoruz.

GÖÇ: Genç yaşta Karaoğlan lakaplı Mustafa adındaki ağabeyiyle Yarpuz'un Çiçekli köyüne, sonra Andırın'ın Soğancılar köyüne göç ettiler. Su değirmeninde çalıştılar, ektiler-biçtiler ve hayvancılık yaptılar.
Daha sonra Kavak adı verilen mezraaya yerleştiler.

GÜZEL ŞİİRLER:  4 Mayıs 1992, tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki   “40 Bin Yıl Su Altında Cilalanan Destan–2” başlıklı yazısında Yazar Yaşar Kemal şöyle diyor:
“... Sonra Maraş’a gittim ki ne göreyim, benim Karacaoğlan diye derlediğim şiirler Kul Halil’inmiş.
“Derdiçok diye bir şair var, Maraş’ın Afşin ilçesinden, 1940’lara kadar yaşadığını biliyorum. Derdiçok bir imamdır. Daha yaşarken birçok şiiri Çukurova’da Karacaoğlan’ın oldu...”

ÖĞRENİMİ:  İlk gençlik yıllarına kadar okuma ve yazması yoktu. Okumayı çok istiyordu. Ozan, yazıyı söküp, okumak için öylesine çaba göstermiş ki, yürüdüğü zaman ayağına batan, kanatan taşları hissetmezmiş. Anlatılanlara göre Kur'an'ı iki günde baştan sona okur, bitirirmiş, Daha sonra Kul Halil diye anılmaya başlamış. Fakihlik derecesinde bilgi sahibi olmuş(3).

ASKERDEN KAÇIŞ: Aşık Halil, Sultan Abdülaziz zamanında askere alınmış. O yıllarda savaşların hiç arkası kesilmediğinden, Âşık, ordudaki disiplinsizlik ve zor koşullar nedeniyle bir grup askerle birlikte askerden kaçmış(4).

AŞIK HÜSEYİN: Aşık Halil'in kızına köyün gençlerinden Aşık Hüseyin adında bir genç talip olur. Âşık Halil, kızını vermek için Aşık Hüseyin'e şart koşar(5).

USTA: Maraş’ta, halk ozanları için  nesillerden gelen bir  usta çırak ilişkisi var. Maraş ve çevresinde yetişen tüm ozanlar bu silsileyi geçmekle beraber, özellikle, Elbistan ve Afşin yöresinde bunu daha net görebiliriz. Ozan, ilk gençlik yıllarından başlayarak, bir üst düzeydeki ozana, ya da ozanlara, bir şeyler öğrenebilmek için senelerce saygı duyarak hizmet eder. Bir gün gelir ki çıraklık bitmiş, ustalık başlamıştır.  Artık ozan, saygın biri olmanın, parmakla gösterilmenin gururunu yaşar.
Âşıklar, şiirinin her bir dizesini başka bir yerden (tarla, dağ, tepe, komşu köyler…) alıp (anlatıp) ve çeşitli olayların insan üzerinde bıraktığı etkiyi yansıttıkları için yüzyıllar sonrasına kaynaklık ederler.

ÜSLUBU: Âşık Halil'in üslubu doğal ve akıcıdır. Şiirlerinin özelliklerini incelediğimiz de  halkın konuştuğu dili  kullanmaktaki becerisini ve bu konudaki ustalığını görürüz. Elimizde var olan şiirlerinde aşkı yaşamış bir insanın duygulanmalarını buluyoruz. Dini tam anlamıyla yaşadığını, dahası, halka dizelerle nasihat ettiğini anlamak zor değil.

MEDENİ HALİ:  Aşık Halil;  Musa, Ali, Mehmet, Mustafa adlı oğulları ve Fadili adında bir kızı olmak üzere, 4 oğul, 1 kız babasıydı.

ÖLÜMÜ: 19. Yüzyılın ortalarında, 1840 - 1850 yıllarında Yarpuz (Maraş İline bağlı Afşin İlçesinin eski adı)  doğduğu, bu yüzyılın son yarısında ve 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde yaşayıp öldüğü varsayabiliriz. 
Ozanın mezarı, torunlarının yaşadığı Maraş İlinin,  Andırın İlçesi, Beşbucak Köyünün  Kavak Obasındadır.




-------------

KUL HALİL'İN ŞİİRLERİ

1.

vadem yakın mı ola

Yaz gelip de beş ayları doğunca
İçmişim doluyu bulanır gönlüm
Gövermiş ovalar ekin olunca
Şu ötüşen kuşlar sökün mü ola

Bir kamil bulsam da halim ağlasam
Verse bir öğüt de gönlüm eğlesem
Aklıma geleni bir bir söylesem
Yarenler yanında yekun mü ola

Bir kamil bulsam da halden bilecek
Verse bir öğüt de yüzüm gülecek
Dertliye öğüt de kar mı kalacak
Şu benim taşıdığım akıl mı ola

Aşık Halil der de eyledim naklim
Tükendi sermayem kalmadı saklım
Kısaldı dermanım zayi oldu aklım
Yoksa vadelerim yakın mı ola

Aşık Halil


2.

gitsin

Çukurova'dan da kalktı bir güzel
Sebilin suların içmeden gitsin
Korkarım yollarda ederler nazar
Ak göğsün düğmesin açmadan gitsin

Hamam köprüsünden beğlik yolundan
Doğru geçin hükumetin kolundan
Azgıt kalesinden Halbur Beli'nden
Yörüktür atımız uçmadan gitsin

Geben’in önü de konalga yeri
Oraya çözülür devesi tülü
O yarin gideceği Çinçin’in Beli
Boyu selvi dala ölçmeden gitsin

Bele çıkınca da Göksün görünür
Hep güzeller vatanına derilir
Ancak böyle güzel Avşar'da bulunur
Gergefe nakışın atmadan gitsin

Aşık Halil der de Binboğa yurdun
Yayladın yaylayı da murada erdin
Bin bir çiçeklerden destime derdin
Yekte mor menekşe biçmeden gitsin

Aşık Halil


3.

yerini gördüm

Gece gündüz derdime yanarım
Niçin eyler gıybetimi el benim
Okudum kitabı gördüm yerini
Kıldan ince geçeceğim yol benim

Padişahım saray olur köşk olur
Her aşığın yüreğinde aşk olur
Haram(i)ci kul çalımlı başka olur
Şu dünyada kara bahtlı kul benim

4.

bir ateş düştü

Dinleyin de birem birem söyleyim
Yüreğime bir od düştü gaziler
Esti seher yeli dosta gidelim
Eli göçmüş ıssız kalmış yazılar

Türkmen eli yaylasına göçtü mü
Gün burnuna Ceyhan suyu geçti mi
Düşürümü Haştırın’a çeşti mi
Katarında tor mayalar bozular

Benim dostum giydi m'ola alları
Halbur'dan Sınık'tan Geben elleri
Soğuk olur Meryemçil'in belleri
Eser poyraz çam dalları sızılar

Göksün derler göğ ördekli yazılar
Ceren kovar göğ boncuklu tazılar
Eser poyraz kara ardıç sızılar
Seyirt turnam Binboğa'nın sazına

Anam atam bu ellerden gitti mi
Evin bozup çadırını yıktı mı
Bütün millet muradına yetti mi
Benim gönlüm yaylaları arzular

Âşık Halil der ar namus batmanı
Ördekli'den Sarıgız'a gitme mi
Kayapınar kıblesine akma mı
Kovun dostum pınarların gözüne

AşıkHalil


5.

Bana Dön

..............Akçadağ'ın salına
Altın kemer kuşatayım beline
Aklımı aldırdım giden geline
Ben aşkından divaneyim hey gelin

Her aşığın her sözüne kalınma
Dertli sinem göz göz oldu delinme
Yönün öte yamacımda salınma
Cemalini bana doğru dön gelin

Selam verip selamını alınca
El bağlayıp divanına varınca
Gizli sırrım ben de sana verince
Korkuyorum kaynanana den gelin

Aşık Halil gündüz işin görmeye
Yüce dağlar muradına ermeye
Dilim tutmaz beddualar vermeye
Benin gibi ateşlerde yan gelin

Aşık Halil

6.

mahşer günü 

Bağlayasın asi kulun dilini
Göreceksin maşher günü halini
Zulmeyleyip yeme elin malını
Mümin kullar kendi rızkın yemeli

Aşık Halil gece gündüz çektim ah
Ben ölürsem demesinler vah
Kimi ağadır kimi bey kimi şah
Bir atadan hasıl olmuş temeli

Aşık Halil

7.

Kaçtım da Geldim

Sorarsan ağalar nerden geldiğim
Elbistan çölünü aştım da geldim
Han Abdülaziz'in mutfağın gördüm
Pirincin çorbasını içtim de geldim

Sabahtan kalktım da boru vuruldu
Silahlar çatılıp ordu kuruldu
Tuzsuz peksimetten asker kırıldı
Can tahmül etmiyor kaçtım da geldim

İkindi namazı dündüm düşündüm
Gündüz talim eder gece üşürdüm
Çektim askeri de yola düşürdüm
Yiğidin hasını seçtim de geldim

Korkar idik zabitlerin kastından
Koç yiğitler ayrı düştü dostundan
Tılaşın Köyünde Yasin üstünde
Üçgöz'ün Köprüsün geçtim de geldim

Korkar idik zabitlerin boyundan
Seçilmezdik yazıdaki koyundan
Depo köprüsünden Ceyhan kıyından
Çinçin'in belini aştım da geldim

Paçacılar pişiriyor paçayı
Güzelleri yüze vurur peçeyi
Aldım kaçtım heybeyinen keçeyi
Yükledim arkama göçtüm de geldim

Şen olsun Geben'in toprağı taşı
Halbur'a inince ettik savaşı
Aşık Halil sana ne der yüzbaşı
Askerin önüne düştüğüm de geldim

Âşık Halil

8.
Askere Gidiş

Gam çekmem yarenler haydin gidelim
Açılmış ladıfin ................ gayri
Sultan Murat emreylemiş gel deyi
Bulunmaz bunun da kolayı gayri

Adiler elinden yanıyor özüm
Kalıyor kuzular ağlıyor gözüm
Ganidir Mevla’m da verir rızkın
Kalanlar da çeksin belayı gayri

Muinli muinsi asker ettiler
Yakında olmadı hiç böyle işler
Dini bir yoldur kaçman kardeşler
Alırık inşallah kaleyi gayrı

Aşık Halil der gönüllü gidelim
Düşmanın üstüne baskın edelim
Ya gazi ya şehit niyet edelim
Terk edelim bir zaman silahı gayrı

Aşık Halil 


9.

bilinmez

Kimse bilmez sayısını gelenin
Çok söyleme ardı gelmez yalanın
Kendi mümin cennet ehli olanın
Her nedense itikadı bütündür

Aşık Halil ben yiğidim dernek var
Seh etmeye bir haylice emek var
Her insanın sevdiği bir yemek var
Bazısın  kahvedir  çaydır tütündür

Aşık Halil


10.

uçun turnam

Yekin turnam yekin koca Payas'tan
Yükün tuttum Kumkale'de Payas'tan
Yedi avcı gelmiş Kilis'ten Has'tan
Atılmayan şu Cerid'in salına

Ceyhan'da eylenin sıcak kızıncak
Çiğ vurup da katarın dizincek
Ardı Hemite önü de Üzücek
Yüksek geçin Andırın'ın çölünü

Kumkalesi bahçeleri bağları
Üzücük'ten görülüyor dağları
Andırın'ın şu vefasız beyleri
Doğru göster Haştırın'ın yolunu

Haştırın'dan Akkale'ye dönelim
Kuruc'ova Azgıt ta bade sunalım
Dolanarak sol Geben'e inelim
Issız buldum oraların gölünü

Cincin derler bir yellice bel imiş
Meyremçil de hasbahçede gül imiş
Göksün derler güzeli çok el imiş
Aşık Halil mekan tutsun elini

AşıkHalil

11.

kalmadı tadım

Şo göçen ellerde gördüm bir güzel
Yüzleri yaylanın karı mı bilmem
Geldi geçti hiç aslını sormadık
Şorda bir kötünün yari mi bilmem(*)

Geldi geçti hiç aslını sormadık
El bağlayıp divanına durmadık
Giyinmiş kuşanmış gözler görmedik
Al mı yeşil mi sarı mı bilmem(**)

Eğdirmiş kametin bükmüş boyunu(***)
Taramış zülfünü açmış aynını
Ayva turunç mekân tutmuş koynunu
Kokar güller gibi teri mi bilmem(****)

Halil'dir ismim de aşıktır adım
Dağıma kar yağdı kalmadı tadım
Verdiler bir güzel ben almam dedim
Gezerim ziyanda karımı bilmem

Âşık Halil


12.

yandı yüreğim

Şo ömrümde bir dilbere uğradım
Kul olan kulda da donun görmedim
Bir ok vurdu ciğerime kar etti
Yandı yüreğim de kanın görmedim



13.

beni öldürür

Gelin bu sözlerin haktır
Dostumdan düşmanım çoktur
İsminde de noktan pektir
Bakışın beni öldürür

Niye geldim ben elime
Şeker mi kattın diline
Benziyor cennet gülüne
Kokuşun beni öldürür.

Allı fistan döşü oyma
Aman nazlım bana kıyma
Ak gerdanda sedef düğme
Söküşün beni öldürür

Aşık Halil'im der gezer
Dostunu deftere yazar
Ay desem de güne benzer
Yakışın beni öldürür

Aşık Halil


14.

gördüm

Dün gece düşümde seyran eylerken
Ben maşher yerinin ellerin gördüm
Ateşten yapılmış acayip lüle
Boynuna takılan kulların gördüm

Çektiler gözüme et ile perde
Yaradan kulunu komuyor darda
Sandım ki cümlenin hepsi orda
Yekunu üryandan hallerin gördüm

Cennete koyarlar kulun hasını
Kaldırsa Mevlam da gönlüm yasını
Bir dolu verdiler hayat tasını
Kevser ırmağının göllerin gördüm

Aşık Halil der de okumuş yazmış
Kaderim böyle de talihim azmış
Cesedim dünyada ruhum gezmiş
Ben kıldan incecik yolların gördüm

15.

artık pişmanım

Terk ettim ağalar da aşkın atını
Binsem de menzile yetişmez oldu
Yiyip içip konuştuğum yarenler
Yıkılsam elimden yapışmaz oldu

Gayrı güzellere yoktur işmarım
Geçen günlerime şimdi pişmanım
Arayıp bulanlar da gayrı düşmanım
Dönüp de yüzüme bakışmaz oldu

Kadir kıymet yokmuş sefil fakirden
Kılarım namazımı kalmam şükürden
Bilmem kasavetten yoksa fikirden
Aşkın dalgaları aşılmaz  oldu

Aşık Halil der de çoğ'muş amelim
Yaradan'ım kamil eyle imanım
Yetişti sinemde işte kemalim
Her işler bizlere yakışmaz oldu

Aşık Halil


16.

dünyanın ötesi yoktur

Yalan dünya sana neden aldanam
Okudum kitabı her sözler doğru
Eğer ki cennete gireyim dersen
Hakk'ın her emrini tut insanoğlu

Şeytana uyup da yeme orucu
Ölünce gelir sual sorucu
Beş vakit namaz da boynunun borcu
Farz ile sünneti kıl insanoğlu

İnsan da insana ediyor tekdür
Şeytanın şerrinden sen sakdur
Yalan bu dünyanın ötesi yoktur
Bilmezsen bilene sor insanoğlu

Aşık Halil der de sözlerim böyle
Hakk'ın kelamını her zaman söyle
İşlediğin günaha tövbeler eyle
Tövbesiz  ölene zor insanoğlu

Aşık Halil

17.

tuz ekmek hakkı

Yine bir gariplik düştü serime
Kim bilir ki ya nic 'olur halimiz
At sürüp ellerden gitmek isterim
Belki tuz ekmektir bağlar yolumuz

Kul Halil'im der de nekes sürmesin
İyiler gidip de kemler kalmasın
Herkes bildiğinden geri durmasın
Allah sana malum olsun halımız

Aşık Halil

18.

yaşlandım

Aşık Halil aşk atını nallaya
Akıl gerek bu kelamı belleye
Hesap ettim sinim vardı elliye
Tükendi sermaye yarı kalmadı

Aşık Halil

19.

size ömür

Sazun yandı oldu kömür
Yarenlerim size ömür
Allah'ımdan geldi emir
Sazun merhum oldu bugün

Aşık Halil


-----------------------------------------------

AÇIKLAMA

(1).  Prof. Dr. Erman Artun,  Adana Halk Kültürü adını verdiği kitabında, Aşık Halil'i 19. Yüzyıl Çukurovalı aşıklardan biri olarak alabiliriz. Demektedir.

HER ŞEY AÇIK

Maraş İlinin,  (eski ismi Yarpuz olan) Afşin İlçesinde doğdu.

a.   Önceleri, genç yaşta Karaoğlan lakaplı Mustafa adındaki ağabeyiyle Yarpuz'un Çiçekli köyüne,

b.   Sonra Andırın'ın Soğancılar köyüne göç ettiler. Daha sonra Kavak adı verilen mezraya yerleştiler.

Prof. Dr. Erman Artun’a şöyle deriz: Birkaç yıl Çukurovada yaşadı, Çukurova içerikli şiir ya da şiirler söyledi diye Çukurovalı  olamaz.

Aşık Halil,  bugün Beşbucak'ta   (Eskiciler Obası, Gökömerli Obası, Eynallı Obasını  içine alan köy)  Nediroğlu Lakabıyla anılan bir adamın tek kızına talip olmuş. Nediroğlu, kızını  fakir diye Aşık Halil'e vermemiş. O günlerde Tecirli'den (Haruniye) kırk kişilik bir eşkıya topluluğu köye gelmiş. Aşık Halil, kızını vermediği için Nediroğlu'nu eşkıyaların reisine şikayet etmiş. Eşkıyaların reisi de Aşık Halil'e yardım etmiş.

(2). Sorarsan ağalar nerden geldiğim
Elbistan çölünü aştım da geldim
Han Abdülaziz'in mutfağın gördüm
Pirincim çorbasını içtim de geldim


(3).  Aşık, bir gün bir molladan kendisine ders vermesini istemiş. Hoca, Aşık Halil'in elindeki sazı görünce kabul etmemiş. Aşık Halil nedenini sorunca:
Hoca: "Okumak için itikat gereklidir." demiş. Aşık Halil itikatlı olduğunu söylemiş. Hoca, aşığın elindeki sazı göstererek "Ben buraya şeytan sokmam "demiş. Bunun üzerine aşık, sazını kırarak yakmış. Hocaya şöyle seslenmiş:

Sazım yandı oldu kömür
Yarenlerim size ömür
Allah'ımdan geldi emir
Sazım merhum oldu bugün

Hoca aşığın bu içten seslenişi üzerine onu öğrenciliğe kabul etmiş. Aşık Halil'in arkadaşı olan onunla birlikte gezen dönemin ünlü cerrahı Gök Ömer'den nakledildiğine göre aşık, yazıyı söküp, okumak için öylesine çaba sarf etmiş ki yürüdüğü zaman ayağına batan dikenleri, kanatan taşları hissetmezmiş. Yine köyde anlatılanlara göre Kur'an'ı iki günde hatmetmiş, Daha sonra Kul Halil diye anılmaya başlamış. Fakihlik derecesinde bilgi sahibi olmuş. Hocasına teşekkür etmek için şu dörtlüğü söylemiş.

Çok söyletmen benim gibi melülü
Şefaat eylesin Hakk'ın delili
O senin bildiğin Aşık Halil'i
Şimdi görsen okumadan fak(ı) olduk.

(4). Bir grup askerle birlikte askerden kaçtı ama  Andırın'da yakalandı. Yüzbaşı sorgulamalarını  yaptı. Aşık Halil, savunmasını;

Sorarsın ağalar nerden geldiğim
Elbistan çölünü aştım da geldim
Han Abdülaziz mutfağını gördüm
Pirincin çorbasını içtim de geldim


dörtlüğüyle başlayan şiiriyle yapar.

Aşığın sazı sözünü beğenen yüzbaşı Aşık Halil'i affeder, yanına alarak askerliğini tamamlatır.

(5).  AŞIK HÜSEYİN

Aşık Halil'in kızına köyün gençlerinden Aşık Hüseyin adında bir genç talip olur. Aşık Halil, Aşık Hüseyin'e şart koşar.

"Eğer turnaları Pazar'dan (Kadirli) kaldırıp, Maraş'taki Ulucami’ye indirirsen kızımı sana veririm" der.
Bunun üzerine Aşık Hüseyin şu türküyü söyler.

Yekin turnam yekin koca Pazar'dan
Sakınalım Akarca’dan nazardan
Andırın'da geçilmiyor güzelden
Maraş deresine konun turnalar

Maraş deresinden doldurun suyu
Çatoğlu Mulla Ömer haneden soyu
Çakalcılar derler deliler köyü
Balkın çöllerine konun turnalar

Yekin turnam Çakalcılar kolundan
Elbeyli oğlum da bilir halinden
Sağsığmaz'dan da Hacın Belinden
Gayışın oğlunu görün turnalar

Mayil  oldum Nedirli’nin bağına
Arzumarum kaldı Ahır Dağına
Dolanarak inin koca Ceyhana
Ordu kılavuzu düzün turnalar

Aşık Hüseyin menzile erişe
Evliyalar imdadına yetişe
Dolanarak inin koca Maraş'a
Ulucami'ye de konun turnalar

Bir çok ozanın ve yazarın şiirinde ve yazısında olduğu gibi,  Kul Halil’in  dizelerinde de zaman zaman yanlış kelimeye rastlamak mümkün. Yanlışlığın kendinden mi, yoksa yazım hatasından mı olduğunu bilemediğim için (ki, beni bundan Allah korusun) Ozanımızın bir kelimesini dahi değiştirmedim. Buradan, şuraya varmak istiyorum: Eski halk ozanlarımızda olduğu gibi, Kul Halil’in şiirlerinde de adlandırılma yoktu. Edindiğim 19 şiirinin adlarını kendim koydum.

Benzer Dizeler: Kul Halil’in bu dizeleri, Şirazi’nin dizeleriyle benzerlik göstermektedir.

Sırma hamaylısın takmış boynuna(***)

Ayva mı turunç mu narı  mı bilmem(**)

Güllap mı serpilmiş teri mi bilmem(****)

Yoksa bir kötünün yarı mı bilmem(*)

Şirazi’nin
yaşadığı
yer ve  zaman

19. Asrın ilk yarısında Başkonuş’un yakınlarında bulunan  Yenicekale Nahiyesinin Çınarpınar köyünün  Karbasan Obasında  yaşamıştır.  Soyundan 7  Ozanın (bilinen) yetiştiği  ailenin, 2. Ozanıdır.

Ozanların Şiirleri

Genellikle Halk Edebiyatında  birçok  şiirler,    biri diğerine  çağrışım yaptırır.   Neden, bazı ozanlara isnat edilen şiirler çok fazla iken, bazılarına mal edilen az. Şunu diyebiliriz;  ki bu şiirler söylenişlerinden seneler sonra farklı yerlerde ve zamanlarda yazıya geçirilmiştir.  Bir ozana ilgi fazla ise veya ozan benliğini ileri atabiliyorsa…..  başka ozana ait eserler ona mal edilmiş olabilir. Neden Karacoğlan’na mal edilen şiirler çok fazla da (500-1000),   Hezari’ye,  Şazi’ye ,   Şirazi ve Niyazi’ye isnat edilen şiirler az.
İşte nedeni; Yani halkın sevgisi… Şiirinin akıcılığı, söylenmesinin hoş olması, anlaşılır olması… gibi nedenlerden ziyade, ozanın  bir köşede unutulmuş olması,  mütevazilik,  kendini ileri atmamış olması gibi nedenler sayılabilir.

Yani şunu diyebiliriz: Kelime, cümle, mısra,  şiirindeki benzerlik yüzünden hiçbir ozan suçlanamaz.  ‘‘Falan ozan, filan ozanın  şiirini  almış,  kendine mal etmiş.’’ diyemeyiz. Ya,  öteki,  berikinin şiirini almadığı ne malum.   Hayır, böyle düşünemeyiz. Halka mal olmuş ozan bunlardan uzaktır. Bir karışkanlık söz konusu olabilir. 


------------------------------------------------

KELİMELER

Alırık: Alırız.
Akarca: Bir tür kuş.
Aynını Açmış: Gözünü açmış.
Azgıt Kalesi: Azgıt Kalesi Andırın'a 5 km kuzeyde Yeniköy (Azgıt) sınırları içerinde sarp bir kaya kütlesinin üzerine kurulmuştu.
Belleye: Öğrene.
Ceren: Ceylan.
Ceyhan suyu:  Ceyhan Irmağı.
Çeşti: Hayatta  mı, öldü mü?
Çinçin: Meryemçil Belinden geçen Göksun yolunun en yüksek noktasına  Çinçin denir.
Dest: Farsça, el anlamına gelen kelime. Abdest kelimesi de bu sözcükten gelmektedir.
Dündüm Düşündüm: Bir konuda etraflıca düşündükten sonra karar vermek.(karar verdim) 
Geben: Maraş ilinin Andırın ilçesine bağlı bir belde.
Göğ Ördek: Yeşil ördek.
Göksün: Maraş iline bağlı bir ilçe.
Gün Burnuna: Güneş doğarken ya da batarken görünen küçük parçası.
Güvermiş: Yeşermiş.
Halbır:  Andırına 15 km kadar uzaklıkta,  rakımı yüksek ünlü bir yayladır.
Haştırın: Andırın İlçesine bağlı tarım yapılmaya elverişli bir yerleşim.

İçmişim Doluyu:  Bade içmek demektir. Bade içme olayının gerçekleşmesi ise rüyada olur. Bade, aşığa, genellikle dini olarak yüksek seviyede kişi veya kişiler tarafından içirilir (üçler, kırklar, yediler, yaşlı bir pir, vs.). daha sonra aşığa, aşık olacağı sevgili gösterilir. O andan itibaren aşığın içinde hep o badenin verdiği yanma olacak, şiirlerini onun etkisiyle söyleyecektir. Bundan sonra badeyi içiren kişi veya kişiler, aşığa öğütler verir, bilmediği birtakım şeyleri öğretirler. son olarak da aşığa "yeterlilik" anlamına gelen "ruhsat" verilir.
işmar:göz kırpmak,  göz süzmek, göz göze gelmek. (Eskişehir -Gümüşhane -Kars ve köyleri -Gaziantep -Maraş yörelerinde kullanılır)

Kamil: Olgun, akıllı, ne dediğini bilen insandır. 
Kasavet: Sıkıntı, iç sıkıntısı. 
Katar: Birbiri arkasına dizilmiş hayvan sürüsü.
Kelam: Söz, deyiş, cümle, sözleşme anlamlarına gelir.
Konalga: Mola verme yeri.
Maşher: Mahşer.
Maya: Damızlık dişi deve.
Mayil Olmak: Hayran kalmak, vurulmak.
Mekân Tutmuş: Yer edinmiş, yerleşmiş.
Meryemçil: Maraş ilinin Göksun  ilçesine bağlı bir dağ geçidi. 
Nallamak: Atlara nal çakmak.
Nazar: 1. Belli kimselerde bulunduğuna inanılan, insanlara,  mala mülke,  zarar veren, bakıştaki çarpıcı ve öldürücü güç, göz. 2.Bakış, bakma, göz atma. 
Od: Ateş.
Sakdur: Korun.
Sarıgız: Sarıkız. (Kayseri İline bağlı bir ilçe.)
Seh Etmek: Sefa sürmek, eğlenmek.
Sual Sorucu:  Münker – Nekir.
Tahmül: (tahammül) katlanmak, dayanmak, çekmek.
Tor: Çekingen, utangaç, acemi işe alışkın olmayan, yabani. Olgunlaşmamış.
Sin: Yaş.  
Tekdür: (tekdir) paylama azarlamak. 
Tülü: Hörgüçlü deve ile boz devenin melezi olan  devenin erkeği.
Vade: (Şiirde, ecel anlamında) ölüm, mukadder vakit, ömrün sonu,  hayatın sonu,  ömrün bitimi.
Yaren:  Arkadaş, yakın, dost.
Yekte: 1. Eteklik. 2. Bir şeyin aşağıya doğru uzanan yüzü. 3. Etek yapmaya elverişli kumaş.
Zülüf: Şakaklardan sarkan saç lülesi . Sevgilinin saçı. Gerdana dökülen saç teli. 

----
  
KAYNAKÇA

Aslan, İsmail (198]), "Çukurova'da Şiirleri Bilinip Ek Hayatı
Bilinmeyen Halk Ozam Aşık Halil", Mersin Kültür ve Eğitim Sempozyumu Bildirileri, Mersin
Karaburç, Mehmet (1995), Adana-Osmaniye'de Aşıklık Geleneği
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi)
Kılıç, Ahmet (1976), Gavurdağı Türküleri, Türkiye Geleneği.



------------------------------------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder