YAŞADIĞI YÜZYIL: 18. Yüzyılın son yarısı / 19 yüzyılın ilk
yarısında yaşamıştır.
YAŞADIĞI YER: Fuat Köprülü, 18. Yüzyılın son yarısında
Kilikya (Çukurova) havalisinde Ferdi mahlaslı bir Ermeni şairinin mevcut olduğunu ve ZEYTUN olayları hakkında uzun bir mersiye yazdığını vurgular. Söz konusu
mersiyeyi incelediğimizde Ferdi’nin Maraş’ta yaşadığı açıkça
görülmektedir. *
ŞİİRİNİN DÜZEYİ*: Yazar Halit Bayrı, bir çok Ermeni Ozanı
gibi, Ferdi’nin hece vezni ile yazdığı şiirlerde oldukça başarılı
olduğunu, ancak aruz vezniyle yazdığı şiirlerinde aynı başarıyı gösteremediğini
Türk Dili Dergisinin 1955 yılında yayınlanan 48. Sayısında yazıyor.
---------
ZETUN MERSİYESİ
Dinleyin ağalar destanım kısa
Elbet alırsınız kıssadan hisse
Penah gahımızdır hazereti İsa
Zeytun'un mehdini söyler dehanı
En evvel ceng Bertiz'de oldu
İkinci de asıl kışla uruldu
Üçüncüde Çukurhisar uruldu
Dördüncü Andırın çekti figanı
Beşinci de Yenikale uruldu
Altıncı Geben'de Türk'e zulm
oldu(1)
Yedinci de büyük büyük ceng oldu
Asker mağlub terk etdi canı
Ulu Partogime kışlaya indi
Çekip kılıcını elinde tutdu
Zabitler yeniden haçını öpdü(2)
Miralay medih etdi Ermeniyanı
Bölügü başında kılıncı elinde
Haç'ı da göğsünde dua dilinde
Asker eyvah deyip teslimlerinde
Ubuduyetleri ferd be ferde oldu
Zabitlerin yirmi beş hatunları da
Denildi emanet siz ruhaniyana
Korkman teslim olun bu emin cana
Haç göğsünde tamdır anın imanı
Peder Partoğime'yi der isen
Ata bindinde merdliğin görsen
Cenğ vaktinde çokça düşman öldürsen
Cesurluk verirdi aziz dehanı
Zeytin yiğitleri kışlaya geldi
Baron Ağasiler şaduman oldu
Askerde eyvah sesi duyuldu
Asker olup teslim figanı basdı
Zeytun'da o gün de yer gök inledi
Kışlanın askeri figan eyledi
Elbette Tanrı da Hay'mış denildi
Yeniden tazelendi Ermeniyan dini
Sonradan Merginan kışlaya geldi
Üç yüz neferle kumandanı sardı
Hücumla ordunun kökünü kırdı
Laşelerin atıp kaçdılar yani
Çarıkoğlu Avak Bozbayırlıdır
Kışlayı aldıran anın fennidir
Ne maksadla ise şehid kendidir
Öldüğünde elbet koptu figanı
Zeytun tepesinde üç dört yüz kişi
Nazaret Çavuşdur kumandan başı
Binlerce genç Türk'ün sayısız naşı
Çerkesler dediler vallah emanı
Hem Bertiz çayından döğüşen Kürdü
Bindi kır atına karşıya durdu
Baron Hçakistler bu hali gördü
Dediler görmedik böyle aslanı
Yeni dünya egya bir kolu bastı
Ya Surp Pirgiç deyip çok asker kesti
Osmanlı ordusunun kökünü sarstı
Redifler firarla kurtardı canı
Batoğlu Sarkisle Hacı Artin Aznemyan
Mahallece cümlesi de kahraman
Düşman için yaman dersen pek yaman
Cengelerde sıdk ile dökdüler kanı
Medh edelim Paros Çolakyan’ı
Saldırdı orduya kara dumanı
On sekiz saatlik Tüm Andırın’ı
Urub harab etdi Türk Müslimanı
Yeni Dünya Nişan Panos Çakıryan
Andırın’da oldu cenkleri yaman
Hücum zamanında sarsıldı asman
Tüfenglerden çıkan renkli dumanı
Aşık Nişan Bedros Kevork namı
Alacı Manuel oldu birinci
Hay fedailerden intikam öcü
Adırın Türkleri tattılar acı(3)
Baron Tersemeksiyan Geben’i sarstı
Tutup Muhammed'i ilk defa kesti
Andırın'da Türk'ü gayretle bastı
Figanları tuttu arşı rahmanı
Fersenli Rahib oldu zorbacı
Andırın ağası hissetti acı
Türk kızları teslim oldular bacı (4)
Dediler doğrudur İsa imanı
Şu Andırın’daki Ermeni mahbusu
İmdada çağırdı Partoğyumyos'u
Katl etdiler dahi Yusuf Çavuşu
Ölümden kurtuldu mahbuslar canı
Bu hücumları hep tümden gördüler
Yenicekale’ye imdat geldiler
Latin ruhbanları hep kurtuldular
Cümlesine birden oldu handani
Latinler sonradan Zeytun’a geldi
Hay ile birlikte ölürüz dedi
Kurtarılan Şammas Rahibleriydi
Medh olundu Zeytun’lunun imanı
Zeytun’da misafir çok Hay var idi
Cengci az amma pek yiğit var idi
Çallat Esmelyan çok asker idi
Encam şehit düşüp gördü imanı
Avrupa’dan mahsus bize gelenler(5)
Şöhretleri ise Hınçak baronlar
Millet için bunlar fedailerdir
Haygazyan neslinin hep kahramanı
Baron Abah dedi Türk’ü kıralım
Eski mülkümüze sahip olalım(6)
Arslan gibi muharebe kuralım
Kaldıralım aradan birden dumanı
Baron Hıraçya’ysa pek cesaretli
Cemaline baksan aslan suretli
Millet halasına gayet azimli
Uralım der idi çıksın dumanı
Meleh, Nişan, Garabet fedailer
İyice şecaat ibraz ettiler
Haylice Türk’lere kurşun urdular
Çokca ağlattılar Türk Müslümanı
Yüz on bin askere Zeytun’un bini
Kırk beş günde tamamladı bu cengi
Paşa mağlup olup değişti rengi
Dedi rezil oldum yazık bu şanı(7)
Hınçak, Troşak yiğitler ve gayrıları
Milletin uğruna can fedaları
Avrupa teveccühünü hep kazandılar
Ermeni bu işte görmedi kanı
Avrupa’dan destek alıp gelenler(8)
Şöhretleri ise Hınçak Baronlar
Aslan olup muharebe kuranlar
Bunlar idi Ermeni kumandanı
Aşık ferdi bu destanı söyledi
İnip aşkın deryasını boyladı
Tüm havadis Avrupa’ya yayıldı
Zeytun fatih olup kaldı unvanı(9)
---------
---------
Yukarıda geçtiği üzre, yazar Halit Bayrı, Ozan Ferdi’nin hece vezniyle yazdığı şiirlerde
başarılı olduğunu yazmaktadır. Tabi yazarın fikrine saygı duymak gerekiyor.
Bence (akn), başarılı değil. Hatta, ozan için vasat bir ozan diyebilmek bile güç. Zeytun
Mersiyesi isimli şiiri bir çok zorlama ile dolu. Kafiye için kendini
zorlamakta, dizelere anlamsız kelimeler getirmektedir.
“Avrupa’dan mahsus bize gelenler
Şöhretleri ise Hınçak baronlar
Millet için bunlar fedailerdir
Haygazyan neslinin hep kahramanı”
Yukarıdaki dizeleri 6+5=11 hece vezniyle yazmış. Dörtlüğün
kafiyeleri; gelenler, baronlar ve fedailer kelimeleridir. Üzerinde duracağımız sözcük üçüncü
dizedeki “fedailerdir" sözcüğü "fedailer"şeklinde kullanılmalıydı. Böyle kullanılınca da, 6+5=11 kuralını bozar ve dize, 6+4=10 şeklinde
olur. Ferdi, “fedailer “ sözcüğünün sonuna “ dir” ekliyor ve “fedailerdir “
şeklini alıyor, 6+5=11 kuralı bozulmuyor. Bozulmuyor ama uyumsuz bir dörtlük
ortaya çıkıyor.
komutasındaki askerlerle Maraşlılara karşı savaşıyor.
Gerçekten Fransızlar tarih boyunca kendilerinden olmayanların tüm haklarına Fransız kalmışlardır.
Ermeni oylarına göz dikerek Ermeni diasporasına, yararlanmak babında Türkiyenin Ermeni soykırımını kabul etmesini istemiş,Türkiye'in AB'ye katılmasına hep karşı durmuştur.
----------------
KAYNAK: http://www.engelliler.biz/forum/blogs/blog2217-karikaturlesen-avrupa.html
--------------------
-------
KELİMELER
VE
AÇIKLAMALAR
(1) En doğru bir dize. Ortalığı sakinleştirmek üzere Urfalı Mustafa ve Dönekli Süleyman tebdili kıyafetle Zeytun'a gönderildi. Komiteciler, bu jandarmaların dillerini, burunlarını kesmişler ve birer kazık üzerine oturarak üç gün teşhir eylemişlerdir. İşte zulum.
(2) Böyle birşey olmadı.
(3) Doğru dillendirilmiş bir
dize. kızlar ve kadınlar tecavüze...Ermeniler Zeytun’de
oluşturdukları yedi yüz kişilik bir kuvvetle Maraş’ın Andırın kazasına
hücum ettiler, Türklerin birçoğunu şehit ettiler ve mallarını gasp eylediler.
Memurlarla ahaliden bazılarının güzel buldukları zevcelerini, kızlarını esir
ederek Zeytun’e götürdüler.
(4) Tamamen
yanlış.Tecavüze uğradılar, öldürüldüler. Esir olarak Zeytun'a götürüldüler ama
Türk kızları ve kadınları asla teslimolmadılar.
(5) Avrupalının
işi ne? İngiltere tarafından desteklenen Zeytun İsyanının birinci
aşaması, 11 Şubat 1896 tarihinde bastırıldı. İşte kanıt:
- Ferdi isimli Ermeni
ozanın Zeytun Mersiyesi isimli şiirinin son dörtlüğü.
Aşık Ferdi bu destanı söyledi
Türkler kadın çoluk çocuk ağladı
Tüm Avrupa buna yardım eyledi
Zeytun fedaileri aldı unvanı
(6) Eski
mülk denir, Avrupa da inanır. Kilikya adı 12. ve 13.yüzyıllarda
küçük bir krallık olarak kurulan 300 yıl süren Ermeni krallığını
tanımlamada kullanılmıştır. Daha sonra da siyasi ortamlarda malzeme duruma
sokulmuştur. Aslında Kilikya sözcüğünün Ermenilerle ilgisi
yoktur.Kilikya bir coğrafi bölgenin adıdır. Kökü Hititçe HİLAKKU olup,
İ.Ö. 5. yüzyıldan sonra Kilikya olarak kullanılmıştır. Cumhuriyet öncesi
yazışmalarda da bu ad kullanılmıştır.
(7) inandıramazlar. Baron Ağasi
kumandasındaki 6 000 kişilik bir kuvvet Köksün’e taarruz etti. Kendilerinden
iki buçuk misli fazla olan ve son sistem silâhlarla donatılmış Ermenileri
perişan ettiler. Ermeniler sekiz yüzden fazla yaralı ve ölü bırakarak
Zeytun’e dönmeye mecbur bırakıldılar.
(8) Bu dörtlük
Ermeniler için yayınlanan kayıtlarda yok.
(9) Bu son dörtlük, bazı kayıtlarda:
Aşık ferdi bu destanı söyledi
Türkler kadın çoluk
çocuk ağladı
Tüm Avrupa
buna yardım eyledi)
Zeytun fatih olup kaldı unvanı
şeklindedir.
-------
3. ve 4.
Dörtlüğün Doğrusu Şöyledir:
Beşincide
Yenikale’ye girdik
Altıncı Geben’de
Türkleri kırdık
Yedincide çok Türk
başı uçurduk
Askeri mağlup olup
terketti canı
Papaz Partogime
haçını taktı
Çekip kılıcını eline
aldı
Türk Kışlasında
zabitler kırdı
Nice methedelim şu
Ermeniyani
-----------
Avrupa teveccühü: Avrupanın gönlünü kazanma.
Avrupa teveccühü: Avrupanın gönlünü kazanma.
Batoğlu Sarkisle, Ulu Partogime, Panos Çakıryan
Bedros Kevork, Baron Abah, Baron
Hıraçyan, Alacı Manuel, Baron Tersemksyan, Partoğyumyos, Çallat
Esmelyan, Haygazyan: (Ermenilerin çeşitli
ülkelerdeki üst düzey askeri komutanları ya da haksızlığı destekleyerek kaos
olmasını arzu eden Avrupalı askeri komutanlar ve Ermeni din adamları.)
Bertiz, Çukurhisar, Andırın,
Yenikale, Yenicekale, Keban (Geben): En
fazla Ermeni zülmünden nasip almış, Maraş iline bağlı yerleşim yerleri.
Ceng: Savaş.
Dehan: Ağızlar.
Mabeyni Hümayun: “iki şeyin arası” Evlerdeki
haremlik-selamlık. Devlet işlerinin görüldüğü yer.
Teşrinievvel: Ekim.
Muavenet: Yardım.
Mütemadiyen: Birbiri ardınca.
Müteaddit: Defalarca.
Vahametini: Güçlük, zorluk.
Müessife: Üzücü.
Derkâr: Görünürde.
Vahametine: Güçlük,
korkulacak tehlikeli durum.
Müşa-rünileyhaya: Herkese
duyurulmuş.
Sadaret: Başbakanlık.
Şayi: Duyuan, yayılan.
Teessür: Üzüntü.
İttihaz: Sayma, tutma.
Fevkalgaye: Son derecede.
Ermeniyan: Ermenistan.
Fersenli Rahib, Şammas
rahibi, Peder Partoğime: Ermeni
din adamları.
Figan:
Feryat. Ağlama, sızlama.
Halas: Kurtuluş.
Merginan: Doğu özbekistan'da bulunan fergananın
bir kasabası.
Uruldu: Vuruldu.
Mağlub: Yenilgi.
Miralay: Eskiden albay
rütbesinin karşılığı.
Paros Çolakyan: Evini komitacıların üst olarak
kullanmalarını sağlayan Ermeniler, 1915 yılı Ocak ayında Zeytun’daki
Hınçak Komitesi reisi Panos Çakıryan’ın evinde yaptıkları gizli toplantıda
tekrar isyan kararı aldılar.
Sarsıldı asman: Gökler sarsıldı.
Hınçak: 7 Ekim 1895 tarihinde Hınçak Komitesi
tarafından çıkartılan ve özellikle İngiltere tarafından desteklenen Zeytun
isyanının birinci aşaması 11 Şubat 1896 tarihinde bastırıldı. İsyanı çıkaran
Hınçak Komitesinin 6 lideri, 13 Şubat 1896′da İngiliz subaylarının himayesinde
Zeytun’u terk ettiler ve Saint adlı vapurla Marsilya’ya götürüldü. Yaklaşık
dört ay süren bu isyanda yüzlerce Türk askeri, 7.000 Müslüman sivil Türk,
Ermeni Hınçak Komitesi tarafından şehit edilmiştir.
1915 Ermeni tehcir olayına gelmeden,
bundan yirmi yıl kadar önce başlayan Ermeni saldırılarına bölge bölge bakarsak,
asıl saldırıların Ermeniler tarafından başlatıldığını görebiliriz. Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı
Hüseyin Paşa’nın tanık olduğu ve yazdığı, Ermeni saldırılarını anlatan “Hatıralarım” adlı kitaptan
sizlere ilginç, çarpıcı olayları aktarma gereğini duyduk.
Aşağıda da, “Türkleri
astık, kestik, öldürdük” diyerek övünen Ferdi mahlaslı bir Ermeni halk
ozanının destanından itiraf gibi dizeleri, şiiri de alıyoruz.
Ermeniler kendi arşivlerini
bir türlü dünya kamuoyuna açıklayamıyorlar; çünkü tıpkı bu Ermeni ozanın
destanındaki gibi, arşivlerinde Türkleri nasıl asıp kestiklerini ballandırarak
anlatan, kendilerinin suçluluğunu kanıtlayan belgelerle dolu olmalı ki, bir
türlü arşivlerin açmıyorlar. Oysa Türkiye’nin bu konudaki olayları anlatan
arşivi herkesin incelemesine açıktır.
Hem de bu konu ile ilgili
arşivlerinden alınmış elinde birkaç cümlelik belge olan kişileri bile sınırda
yakaladıkları zaman hapse atmaktalar.
Binlerce Ermeni Türkiye’de
yaşarken, binlerce Ermeni Türkiye’de çalışırken, tek Türk’ün bile yaşamadığı
Ermenistan’a, Ermenilerin barbarlığı yüzünden turistik amaçla gezmeye bile
gitmeleri imkânsızdır. Dünya kamuoyuna bu acı gerçekleri anlatamamışız.
------------------
1914 Zeytun İsyanı (ÖZET)
ZEYTUN NERESİDİR
Zeytun Kahramanmaraş’ın
Süleymanlı ilçesinin eski adıdır. Zeytun Osmanlı Devleti hâkimiyetine
girdiğinde nüfusun büyük çoğunluğu Ermenilerden oluşuyordu. Yüzyıllarca
Türklerle birlikte kardeşçe yaşamış olan Ermeniler, Osmanlının gerileme
devrinde 18. yüzyılda vergi vermek istemeyip, vergiden muaf
tutulduklarını iddia ederek vergi memurlarını ve uzlaşmaya gelen bölge valisini
öldürdükleri günden sonra Osmanlı hâkimiyeti altında 30’a yakın isyan
çıkartmışlardır.
ll. Abdülhamit zamanında
başlayan Ermeni isyanlarında göze çarpan bir ayrıntı vardı. ll. Abdülhamit’in
bazı bakanları, elçiler, yüksek dereceli memurlarından niceleri ve de sarayın
doktorları Ermenilerden oluşuyordu. Hem de, yerli Ermeniler, “millet-i sadıka (sadık millet” denilerek öbür yabancı kökenli yerlilerden üstün tutuluyordu.
Padişahın Ermenilere karşı özel bir sempatisi vardı. Aşağıda Nazım Paşanın
anılarından öğrendiğimize göre, II. Abdülhamit, önceleri Ermeni İsyanlarını pek
önemsemiyor, abartılı buluyordu; bu isyanlardaki tehlikeyi ilkin iyi sezememiş
olmalı ki ordunun isyanlarda daha yumuşak davranmasını bile telkin
ediyordu.
ZEYTUN’DA ERMENİ İSYANI
(KİLİKYA İHTİLÂLİ)
Tarihte, Adana, Maraş,
Antep, Urfa, Mersin civarındaki bölgeye Kilikya denilmekte. Başta, şimdilerde
parlamentolarından Ermeni yasasını çıkarmaya çalışan Fransızlar olmak üzere,
Batılı emperyalistlerin, “size Kilikya Ermeni Devletini” kurduracağız
diyerek, tahrik, teşvikle, destek verdikleri yerli bölge Ermenilerini ll.
Abdülhamit devrinde, yüzyıllarca yan yana birlikte yaşadıkları Türklere karşı
isyan ettirdiler. Daha sonra, 1919'da Mustafa Kemal ve diğer kahramanlar, Heyeti Temsiliye
Samsun-Ankara sürecinde iken Fransızlar ve İngilizler, Kilikya dedikleri
bölgemizi işgal etmişlerdi.
İngiltere, Rusya, Fransa,
İtalya, Almanya ve Avusturya tarafından kışkırtılan Maraş Zeytun’da
(Süleymanlı) yaşayan Ermeniler, 2 Ekim 1895 tarihinde Zeytun Kaymakamının evini
kurşunladılar.
7 Ekim 1895′te isyan ettiler. 15 Ekim günü Zeytun kışlasını
işgal eden Ermeniler, esir aldıkları 600′den fazla Türk askerini katlettiler.
Bazı askerlerin ayak derilerini yüzdüler ve kışlayı yaktılar. Elimizdeki
Zeytun’a ait bir ağıtta, şehit edilen askerler arasında, Kırşehirli Seyfi adlı
bir genç bulunmaktadır. Telgraf hatlarını kesen Ermeni çeteleri, Maraş ile
Zeytun arasındaki Cihat Köprüsü’nü tahrip ederek Maraş’tan Zeytun’a asker
gönderilmesini engellediler.
Bir gün sonra Maraş’a bağlı
Körtel köyünü basarak 57 evi yakan Ermeni çeteleri, Çukurhisar, Baytimur ve
Başanlı köylerini basıp evleri ateşe verdiler ve 150 erkek, 40 kadın, 95 çocuğu
öldürdüler.
2 Kasım 1895 günü Andırın ve Geben köylerine saldıran
Ermeniler, birçok korumasız halkı katlettiler. Andırın Hükümet Konağı ile
evleri yakıp yıktılar. Memurlar ile pek çok kadını tutsak edip Zeytun’a getirdiler.
- Şu
dörtlük, Kahraman Maraş’ın Geben köyü katliamından sonra söylenmiş ve
günümüze kadar gelmiştir.
“Gökte yıldız sayılır mı?
Çiğ yumurta soyulur mu?
Ne emersin ağ bebeğim
Ölmüş ana emilir mi?”
7 Ekim 1895 Tarihinde Hınçak Komitesi tarafından çıkartılan
ve özellikle İngiltere tarafından desteklenen Zeytun İsyanının birinci aşaması, 11 Şubat 1896 tarihinde bastırıldı. İsyanı
çıkaran Hınçak Komitesinin 6 lideri, 13
Şubat 1896′da İngiliz subaylarının himayesinde Zeytun’u terk ettiler ve
Saint adlı vapurla Marsilya’ya götürüldüler. Yaklaşık dört ay süren bu isyanda
yüzlerce Türk askeri, 7.000 Müslüman sivil Türk, Ermeni Hınçak Komitesi
tarafından şehit edilmiştir. Ferdi mahlaslı bir Ermeni şairi Zeytun’da
Ermenilerin Türklere yaptıkları zulmü şöyle övmektedir. Bu destanın diğer bir
varyantı, (Dr. Erdal İlter’in “Zeytun İsyanları” adlı eserinin 162. sayfasında
yayımlanmıştır).
Ermeni Ozan Ferdi,
Ermeni saldırılarını, vahşetini
bir kahramanlık destanı gibi nasıl anlatıyor:
Dinleyin ağalar söyliyem size
Elbet alırsınız kıssadan
hisse
Yardımcımızdır Hazreti İsa
Zeytun’un methiyle edem
destanı
En evvel cenk Bertiz’de
oldu
İkincide Türk kışlası
vuruldu
Üçüncüde Çukurhisar yıkıldı
Dördüncü Andırın çekti
figanı
Beşincide Yenikale’ye
girdik
Altıncı Geben’de Türkleri
kırdık
Yedincide çok Türk başı
uçurduk
Askeri mağlup olup terketti
canı *
Papaz Partogime haçını
taktı
Çekip kılıcını eline aldı
Türk Kışlasında zabitler
kırdı
Nice methedelim şu
Ermeniyani
Zabitlerin yirmi beş
hatunları da
Denildi emanet siz ruhaniyana
Korkman teslim olun bu emin
cana
Haç göğsünde tamdır onun
imanı.
Peder Patogime’yi dersen
Ata bindiğinde mertliğin
görsen
Cenk vaktinde çokca düşman
öldürsen
Cesurluk verirdi aziz
dehanı.
Zeytun yiğitleri kışlaya
geldi
Baron Agasiler şaduman oldu
Askerden eyvah sesi duldu
Asker olup teslim figanı
bastı.
Sonradan Merginan kışlaya
geldi
Üç yüz nefer ile kumandanı
sardı
Hucumla ordunun kökünü
kırdı
Laşelerin atıp kaçtılar
yani.
Çarıkoğlu Avak
Bozbayırlıdır
Kışlaya aldıran onun
fennidir
Ne makstala ise şehit
kendidir
Öldüğünde elbet koptu
figani.
Zeytun tepesinde üç dört
yüz kişi
Nazaret Çavuş’tur
kumandanbaşı
Binlerce genç Türk’ün
sayısız naşı
Çerkezler dediler vallah
amanı.
Hem Bertiz çayında dövüşen
Kürdü
Bindi kır atına karşıya
durdu
Baron Hçakisler bu hali
gördü
Dediler görmedik böyle
aslanı
Yeni dünya eğiya bir kolu
bastı
Ya Surp Perkiç deyip çok
asker kesti
Osmanlı ordusunun gökünü
sarstı
Redifler firarla kurtardı
canı
Batoğlu Sarkisle Hacı Arin
Aznemyan
Mahallece cümlesi de
kahraman
Düşman için yaman dersek
pek yaman
Cenklerde sıdk ile dövdüler
kanı.
Medh edelim Panos
Çölakyan’ı
Saldırdı orduya kara dumanı
Onsekiz saatlik tüm
Andırın’ı
Vurup harap etti Türk
Müslümanı.
Yeni dünya Nişan Panos
Çakıryan
Andırın’da oldu cenkleri
yaman
Hücum zamanında sarsıldı
asuman
Tüfeklerden çıkan renkli
dumanı.
Aşık Nişan, Bedros, Gavur
namı
Alaca Manuel oldu birinci
Hay fedailerin intikam öcü
Andırın Türkleri tattılar
acı
Baron Tersemeksiyan Geben’i
sarstı
Tutup Mehmed’i ilk defa
kesti
Andırın’da Türk’ü gayretle
bastı
Figanları tuttu arş-ı
rahmanı.
Fersenli rahip oldu zorbacı
Andırın Ağası hissetti acı
Türk kızları teslim oldu
bacı
Dediler doğrudur İsa imanı.
Şu Andırın’daki Ermeni
mebusu
İmdada çağırdı
Partogiyamyosu
Katlettiler dahi Yusuf
Çavuş’u
Ölümünden kurtuldu
mahbuslar canı.
Bu hücumları hep tümden
gördüler
Yenicekale’ye imdat
geldiler
Latin ruhbanları hep
kurtuldular
Cümlesine birden oldu
handanı
Latinler sonradan Zeytun’a
geldi
Hay ile birlikte ölürüz
dedi
Kurtarılan Şemas rahipler
idi
Medh olundu Zeytun’lunun
imanı
Bölüğü başında kılıç elinde
Haçı da göğsünde dua
dilinde
Türk askeri kurtulmadı
ölümde
Muradı kurmaktır
Ermenistanı
Zeytun’da o gün yer gök
inledi
Kışlada Türk askeri figan
eyledi
Nice kadın kız eman diledi
Şimdi Türk’ü kırmak heman
zemanı
Methedelim Panos hem
Çolakyan’ı
Onlarınan sardık şu her bir
yanı
Türk askerine vermez asla
amanı
Andırın’da kırdık Türk
Müslümanı
Avrupa’dan destek alıp
gelenler
Şöhretleri ise Hınçak
Baronlar
Aslan olup muharebe
kuranlar
Bunlar idi Ermeni kumandanı
Aşık Ferdi bu destanı
söyledi
Türkler kadın çoluk çocuk
ağladı
Tüm Avrupa buna yardım
eyledi
Zeytun fedaileri aldı
unvanı
Geçen yirmi yıl içinde boş
durmayan Ermeniler, 1915
yılı Ocak ayında
Zeytun’daki Hınçak Komitesi reisi Panos Çakıryan’ın evinde yaptıkları gizli
toplantıda tekrar isyan kararı aldılar.
Şubat 1915′te Zeytun kışlasında bulunan
askerlere Maraş’tan gönderilen cephaneyi gasp etmek için sarp bir yerde pusu
kurdular. Cephanenin başka bir yoldan getirilmesi üzerine 17 kişilik jandarma
birliğine saldırarak 6 jandarmayı şehit ettiler. Zeytun ile Maraş bağlantısını
kesen ve kasabaya giriş çıkışları yasaklayan Ermeni çeteleri, askere gelen Türk
gençlerini de kiliseye hapsettiler. 12 Mart 1915 tarihinde güvenliği sağlamak için
Zeytun’a gelen Maraş Mutasarrıfı Ali Haydar Bey ile gece kasabada devriye gezen
jandarmalara saldıran Ermeniler, hükümet konağına girerek üç askeri şehit
ettiler.
Mart 1915′te Binbaşı Galip Bey komutasında bir tabur asker ile
Maraş Jandarma Bölük Kumandanı Süleyman Bey emrindeki jandarmalar Zeytun’a
gönderildi.
25 Mart 1915 tarihinde
sabahtan akşama kadar aralıksız devam eden çarpışmalar sırasında Binbaşı
Süleyman Bey ve sekiz Türk askeri Ermeni çeteleri tarafından şehit edildi.
Şehit düşen Binbaşı Süleyman Bey’in adı daha sonra padişah fermanıyla bu
kasabaya verilmiştir. Zeytun’un
adı Süleymanlı olmuştur.
Kırşehirli şehit Seyfı için söylenen ağıt
Maraş
Maraş derler bu nasıl Maraş
İçerime
düştü bir korlu ataş
Zeytun
dağlarında can veren gardaş
Uyan diyom
Seyfi oğlan uyanmaz
Kara taş
içinde kaldı mezarım
Bir yer
bulsam mezarını kazarım
Kırıldı
geçitler bozuk düzenim
Uyan diyom
Seyfi Bey’im uyanmaz
Seyfi
derler şu oğlanın adına
Ermani
pusu kurmuş Zeytun dağına
Dizlerine
vurur gelin Fadime
Uyan derim
koçak Seyfi’m uyanmaz
Sağımı
solumu düşmanlar sardı
Şu gavur
Ermani canını aldı
İki aylık
yavrusu babasız kaldı
Uyan derim
Seyfı Bey’im uyanmaz
Ermeni koynunda saklar haçını
Peşine
takmış tüm gavur piçini
Anası
Şerife yolar saçını
Uyan derim
Seyfı Bey’im uyanmaz
Âşık Hüseyin
Zeytun olaylarını dile
getiren şiiri
Aman
padişahım gel imdat eyle
Gayri
perişandır hali Zeytun’un
Kocabaşı
David’i Artin’i payla
Geçilmez
tutulmuş yolu Zeytun’un
Derbentler
kaynıyor geçit vermiyor
Umudumuz
kesik imdat gelmiyor
Orda
ahalinin yüzü gülmüyor
Gonca
iken solmuş gülü Zeytun’un
Hüseyin’im
der ki yolla fermanı
Dirlik
vermez oldu gavur Ermeni
Burda
kullarıyın kesik dermanı
Dalından
kırılmış kolu Zeytun’un.
ll. Abdülhamit’in Zaptiye
Nazırı Hüseyin Nazım Paşa, Hatıralarım adlı kitabında, Ermeni saldırılarını
aşağıya aldığım satırlarında anlatırken, 20 yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı ortamında
(1914–1918) 1915 Ermeni tehcirine
devletin neden başvurmak zorunda kaldığını anlamak zor olmasa gerek.
“Ermeni katliamında
Kilikyanın özel bir önemi vardır; siyasî devrimlerde, ihtilâllerde başkenti,
hükümet merkezini düşürmek, maksadın yüzde yetmiş beşini temine kifayet eder.
Hınçak komitesi de böyle hareket etti; işe İstanbul’dan başladı. Bu komitenin
ruhu, Adana İlinde ve Kozan’da Haçlı Ermeni meşhur Hamparsum Boyacıyan idi;
Hamparsum Ermeni katliamının başlı başına muazzam bir siması, isyan,
karışıklık, yangın ve infaz etme olaylarının inatçı ve küstah bir
elebaşısıydı.
Bitlis vilâyetini altüst
eden ihtilâlı bu çıkarmış, Yozgat’ta, Merzifon’da, Zeytunde [Maraş'a bağlı bir
yer] kardeşi Moruk namı ile bilinen Jirar’la çalışarak oraları kan deryasına
döndürmüş, nihayet Bitlis’te yakalanarak idama mahkûm edilmiş iken Avrupa’ya
kaçmıştı. Orada neşrettiği gazeteler ve gizli gizli Türkiye’ye ithal ettiği
beyanname vesairelerle komiteyi kuvvetlendirmekten bir an boş durmadı. Nihayet
kıyafet değiştirerek tekrar Türkiye’ye girdi ve Babıâli vakasını da
[Ermenilerin Babıâli'ye yapmayı tasarladığı sonuçsuz kalan baskın] hazırladı.
1893 senesi yazındayız,
portakalların, limonların çiçek açtığı mevsiminde bulunuyoruz.
Emsalsiz portakal
bahçelerinin birisinde, hemen bahçenin sınırında, bir çite yakın bir yerde,
hasır üzerinde iki kişi oturmuş, tabiatın bu güzelliği arasında pısır pısır,
konuşuyordı. Harzmenli Sülükçü
Jirarla, Haçinli Siranuş ismindeki bir kızdı; Siranuş,
Hamparsum Boyacıyan’ın kız kardeşi idi.
Koyu kuzgunî renginde siyah
saçları, beyaz ve lâtif alnının üzerinde, dolgun ensesinde ve çok güzel
gözleri, iki siyah pırlanta gibi parlıyordu. Komitenin işlerine yardımcı
oluyorlardı. Bu kız, Sülükçü
Jirar’la nişanlanmıştı.
Siranuş, okumuş, yazmış, lisan bilir bir kızdı; Hınçak Komitesi hesabına
Rusya’da, Bulgaristan’da, Romanya’da, Yunanistan’da dolaşmış, bir bakışta
erkekleri sersemleten güzelliği ve buna eklenen konuşma ve ikna yeteneği
sayesinde en muhalif ve akılsız , ahmak olan vicdanları bile komitesine
mal etmişti. Kilikya ve Zeytun olaylarında, Baron Ağasi’den daha iyi iş yapan
bu kız olmuştur.
Portakal bahçesinde
Siranuş’la
nişanlısı Jirar arasında şu konuşma geçiyordu
nişanlısı Jirar arasında şu konuşma geçiyordu
Erkek: Siranuş, ne emredersen yaparım; senin için ölmek,
kıyamete kadar yaşamak demektir.
Kız: Şimdi bu aşk hikâyesini ve duygusallığı
bırak; benim için değil mağdur Ermeni milleti için fedakârlık yapmalısın! Bu
asırda, şu barbar Türklerin boyunduruğu altında yaşamak insana çok azap
veriyor. Bak İstanbul’da milletimiz kan döktü ve muvaffak ta oldu; Bütün Avrupa
milletleri hakkımızı tanıyorlar. Fakat Ermeni Ulusu yalnız İstanbul’da mı
vardır? Eğer biz de buradan kendi varlığımızı gösterirsek medeniyet âlemi
elbette hakkımızı daha çabuk tanıyacak ve infaz edecektir.
Erkek: Siranuş! Ne istersen emret yapayım!
Kız: İşte,
harekete başlayalım; ne bekliyoruz; biz burada başarılı olacağız; neticede
elbette sen de önemli bir mevki sahibi olursun!
Erkek: Sen benim
olduktan sonra dünyada hiçbir şey istemem; yarın ben isyan bayrağını açacağım.
Kız: Ben şu çitin arkasında bir fısıltı
işittim; hainler, hafiyeler bizi dinlemesin?
İkisi de kalkarlar. Çevreyi
uzun uzun araştırırlar fakat çitin arkasında yoğun yasemin ağaçlarının
dibindeki Çoban Mehmet’i göremezler. Çoban Mehmet on sekiz
yaşında zeki bir delikanlıdır; tam kanının kaynadığı bir çağda… Güzel bir
kadınla bir erkeğin ağaçlar altında kucak kucağa geldiğini görmüş, bu şehvet
sahnesinde bütün konuşulanları takip etmek üzere çitin arkasına iyice
gizlenmişti. Fakat Mehmet bunun bir aşk sahnesi değil, kendi hükümeti ve
milleti aleyhine kurulmuş siyasî bir tuzak, bir dalavere manevrası olduğunu
anladı. Öte yandan Sülükçü
Jiran'ı da tanıyordu.
Neler konuştuklarının
hepsini belledi; Siranuş’la
Jiran çitin
çevresini araştırırken yaseminlerin içine daldı. İki nişanlı yerlerine oturunca
Mehmet yavaşça oradan sıyrıldı; koşa koşa Hükümet dairesine gitti, görüp
işittiklerini anlattı. Komiser de o sırada, öteye beriye dağıtılmış ve
yapıştırılmış olan beyannameleri toplatmıştı. Bunlardan birisini okumakla
meşguldü. Bütün Halep ve Adana vilâyeti dâhilinde dağıtılan bu beyannamede
aynen şöyle deniliyordu.
--
Kilikyalı Ermeniler!
Kardeşler!
Kilikyalılar!
Ermeni cemaati!
11 Ekim 1893: Çokmerzmen'in Ocaklı tarafında, bu adam müstakil Ermenistan adına yaptırılmış olduğu bir bandırayı açmış, başına şapka geçirerek:
15 Şubat 1893 tarihli ve 3 numaralı nüshasında şu yazıyı yayınladı
----------
Ermeni Çetelerin Fransız
----------
--
Kilikya Ermeni cemaati!
Ermeniler mahvedilmek üzere
tahtı tehditte bulunuyor; bugün Ermeni cemaati kendi sıcakkanı içinde yüzüyor
ve cehennem ateşlerinde yanıyor. Barbar hükümetin, canavar Türklerin maksadı
bütün Ermenileri mahvetmektir. Müthiş dakikalarımızı yaşıyoruz. Kendimizi
muhafaza ve müdafaa edelim.
Bütün Ermeniliğin ümidi ve
itimadı ancak sizdedir. Ermenilerin kurtuluşunu sizden bekleriz. Onun yegâne
kuvveti sizsiniz; Ermenilerin geleceği sizin elinizdedir. Esaretten kurtulun ve
necip hizmetinizi yerine getirerek geleceğinizi belirleyin.
Kilikyalı Ermeniler!
Hinçakyan sizinle
beraberdir; sizin şerefiniz uğrunda şimdiye kadar yaptığı cidal ve mücahede,
haklı olduğumuzu ve zaferden emin olduğumuzu temin eylediğinden yeniden
savaşmamızın gereğini vurgulamaktadır. Ya, hürriyet ve istiklâli kazanmak için
o bölgeyi kuşatmalıyız. Yahut şerefle savaş meydanında ölmeliyiz.
Kardeşler!
Ayaklanalım! Elele verip
kuvvetle birbirimizi kucaklayalım. Sonra hürriyet ve saadetimiz namına ihtilâl
bayrağını açalım! Yaşadığımız ülkenin yapısını değiştirebilmek için hep
birlikte barbar düşmana hücum edelim. Her ne olursa olsun, korkmayalım; zira
Ermeni cemaati mahvolmuştur.
Kilikyalılar!
Ayağa kalkın! Kanımızı içen
düşman şimdi şaşırmış ve sefil bir haldedir. Düşman, kılıcı ve topu ile döktüğü
Ermeni kanı içinde kendisi boğuluyor. Canavarlar, gerek bizim ve gerek Avrupa
nazarında suçludurlar. Bunların cezalarını çektirmeliyiz! Samsun dağlarında ve
mukaddes Ermenistan’ın mezarları içinde katlolunan on binlerce birader ve
hemşerilerimizin kanları feryat ediyor. Yüreklerimiz bu feryat karşısında
arslan kesilsin kılıçlarımızın sesi bütün dünyayı sarssın. Zafer uğrunda
ölmekten çekinmediğimizi medeni alem anlasın! Kilikya ve Zeytun!
Esaret, sefalet ve yokluk
içinde helak ve harap olmak, aşağılanarak öldürülmek ve asılmak bize
lâyık değildir. Bundan böyle, kılıçlarımızı sıkı tutalım iradelerimiz demir
gibi kavi olmalı ve ateş kesilmelidir. Kilikya! Sopa, kürek, kazma, balta,
kama, tüfek ve tabanca, her nen varsa kaldır. Ve hazırlan! Yüzlerce kardeş feda
ettik onlara hayat ver! Rüzgârlar zafer bayraklarını dalgalandırmalı, ihtilâl
sesleri yıldırım gibi gürlersin.
Senin davan azizdir,
büyüktür. Zafer muhakkaktır. Ölürsek şehit oluruz. Fakat zaferimiz saadet
doğuracak. Barbarlara karşı yürüyelim. Birimiz hepimiz için ve hepimiz birimiz
için, ilerleyelim.
Yaşasın Ermeni cemaati,
yaşasın hürriyet, yaşasın istiklâl, yaşasın ihtilâl ve isyan, yaşasın
Ermenistan ve Kilikya, yaşasın Hınçak fırkaları!
Hınçakyan’ın
Zeytun Terör
Komitesi
de Şu Bildiriyi Yayınladı
Ermeni cemaati!
Genel Ermeni cemaatini sonu
olmayan esirlikten kurtarmak için sizi davet eden sese koşunuz! Bu ses zaten
malûmunuzdur. Esaret zincirini kırmak için Zeytun savaşa başladı.
Sizi istiyor; yetişin!
Biraderler!
Vahşi düşman senelerce Ermenilerin
başına alevler döktü; bugün bu ateşi onların başına dökmek isteriz. Hürriyeti
siyasiye, istiklâl, muhtariyeti idare ve saadet isteriz. Aziz bayrağını,
Kilikya'da, Zeytun'da Hinçakya'nın kırmızı bayraklarını açacağız.
Kilikyanın Ermeni cemaati!
Ermenistan ve Kilikyanın
hürriyet ve istiklâli için Zeytun Ermenileri Hinçakyan İttifakına girerek bugün
hep birlikte savaş meydanına atılıyor. Bizim kanımızla boyanmış
dağlarımızdan Zeytun'lulara yardım etmeleri için bağırıyoruz. On binlerce şehit
olan kardeşlerimizin intikamı namına yardımlarınızı bekliyoruz. Korkmayın,
aslan olun! El ele verip ileri gidelim ve kanımızın son damlasını dökünceye
kadar devam edelim. Biz ya Ermenistan’ın hürriyetini göreceğiz yahut o aziz
toprağın üzerinde öleceğiz. Yardım! İmdat!
Yaşasın Ermenistan! Yaşasın
hürriyet! Yaşasın Kilikya ve Zeytun. Arş ileri!
--
Hınçakyan Zeytun Komitesi, Kilikya
başkaldırılarının resmi açılış merasimi yapan Siranuş’un âşıkı ve
nişanlısı Sülükçü (Jirar) ayni zamanda doktor unvanını da almıştı.
------
11 Ekim 1893: Çokmerzmen'in Ocaklı tarafında, bu adam müstakil Ermenistan adına yaptırılmış olduğu bir bandırayı açmış, başına şapka geçirerek:
- Ey Ermeni kardeşler! Bizi
esaretten kurtarmak için İngiliz zırhlıları ve İngiliz askeri geliyor! Siz
ne duruyorsunuz! Kalkınız! İsyan edelim; ihtilâl çıkaralım! Barbar
idaresinden kurtulalım, diye…
Bağırmaya ve Ermeni halkını coşturmayı
başlamıştı.
Ermeni ihtilâlının, bilhassa Kilikya
Bölgesinde önemli bir şekilde patlak vereceğini sezen Hükümet o Bölgede polis
teşkilâtına, alâka göstermişti. Mahallî polis idaresi, gerekli önlemleri
almakla beraber durumu vilâyet Polis Komiserliğine bildirdi. Asayişin muhafazası
için iki bölük asker şevk edildi ve Adana valisi de harekete geçti.
SAVAŞ BAŞLADI
Zeytun’deki eşkıya Maraş taraflarıyla,
etraftaki köylere hücum ederek evleri baştanbaşa yakıp yıkmağa, hayvanları,
koyun, keçi sürülerini gasbetmeye ve ahaliden erkek, kadın, çocuk rast
geldiklerini yaralamaya ve öldürmeye başladılar.
24 Ekim: Gece Karahüyük’te
Keban'lı Karabetin ve ertesi gece gene o köyde Yunan uyruklu Manol’un
çiftliğini basarak bütün sığırlarını ve hayvanlarını almışlardı. Yunanlı iki
hizmetçisiyle misafir bulunan gene Yunan uyruklu kişiler Ermenilerce
öldürülmüştü.
28 EKİM: Çokmer Köyünde
beş bini saldırgan ve sataşkan Ermeni Komitacı topladı. Bunlar kasabanın
etrafına mükemmel yığınaklar yapıyor ve Müslüman halka:
“İki günlük ömrünüz kaldı, hepinizi
geberteceğiz!” diye hakarette bulunuyorlardı.
Çeteler, etraftaki köyleri gece gündüz
basıyorlardı. Binaenaleyh Türkler için bu olay günün adi meseleleri hükmüne
girdi.
Köylerdeki Türklerin eli silâh tutacak kısmı
esasen asker olarak silâhaltına alınmış ve kim bilir hangi hudutta kanını
akıtmağa gitmişti. İşte böyle, Türk ahalinin iş görebilecek kısmı sayı olarak
pek az idi. Bunlar, top ve asker yetiştirilerek canları, malları ve ırzları
müdafaa edilmezse göç edeceklerini Adana vilâyetine bildirdiler.
Gerek Adana’dan, Halep’ten ve gerek Bitlis,
Erzurum ve sair vilâyetlerden aynı zamanda gelen telgraflarda Ermeni
ayaklanmasının korkunç bir durum aldığı, askerî kuvvetten yararlanmanın
zorunluluğu ileri sürülerek asker bulunmayan mıntıkalara, askerî görev ve
hizmetlerin yapılması için, küçük birliklerin gönderilmesinin gerekliliği
vurgulanıyordu.
Kilikya ayaklanması, başkaldırıların sahası
Adana ve Halep vilâyetlerini de içine almaktadır. Bu isyanın merkezi
Zeytun’dur. Zeytun Elbistan ile Feke arasında ve Maraş mıntıkasında
bulunmaktadır.
Maraş Ermenileri, Hükümete meydan okumak için
Taburağası Mehmed Efendi’yi ve beş jandarmasını şehit ettiler.
Bundan sonra isyancılar kol kol ayrılarak
köylere, kazalara hücum ediyor, evleri yakıyor, ocakları söndürüyor ve güzel
kadınlarla kızları esir alarak Zeytun’e götürüyorlardı.
Daha önce, EKİM ayının on yedisinde Urfa’da, çarşı içinde
ansızın beş on el silâh atıldı. Ortalık karıştı; Ermeniler mağazalara hücum
ettiler; Müslümanlar kendini koruma için karşılık verdiler. Ermeniler
silâh kullandılar. Sorgusuz öldürme işine başladılar. O sırada isyanın
büyümemesi ve değişik bir boyut almaması için asker ve zabıta kuvvetleri son
derece ılımlı hareket ettiler. Ermeniler mahallelerine çekildi. Ertesi, yani Ekim ayının on
sekizinci, çarşamba
gününe kadar iki taraf silâh kullandı. Yüzlerce yaralanma ve ölüm vuku
buldu. Nihayet Kürtler de dağıtıldı ve yağma yapılmasına önayak olundu. Gasp
ettikleri eşya sahiplerine iade olundu.
Bu sırada Adana’dan Maraş’a gitmek üzere
hareket eden nizamiye kırkıncı alayın birinci taburu Teğmen Kilisli Hasan
Ağa Haçin’e on beş saat mesafede Fernaz yakınında Alaçay adındaki yere
geldiğinde silahlı bir Ermeni birliğinin baskınına uğradı,
çocukları, ailesiyle beraber şehit edildi.
Maraş ve Elbistan taraflarında askerle
Komiteciler arasında her gün savaşılıyordu. Maraş’taki Ermeni dükkânları bir
haftadan beri kapalıydı. Bunlar yirmişer, yirmişer toplanarak evlere dağılıyor
ve böylece müfrezeler teşkil ederek gece, gündüz askere, ahaliye, köylere hücum
ve taarruz ediyorlardı.
Maraş’ta Körtel köyünü bir Komita müfrezesi
basarak yedi evle beraber çoban oğlu Hasan’ı cayır cayır yaktılar ve ateşten
kurtulmak kaçmak isteyen Karabacak oğlu Osman’ı da ağır surette yaraladılar.
Dörtyol’un Çokmerzin Köyünde toplanan
beş bin isyancı ise sürekli Müslüman köylerine saldırarak taş taş
üzerinde bırakmıyor, çekirgelerin ekinleri harap ettikleri gibi, silip
süpürüyorlar ve hayat namına bir şey bırakmıyorlardı. Bilhassa ırza
tecavüz meseleleri ve güzel kadınları Zeytun’a götürüp hayvani arzularını
tatmin ve teskinine vasıta etmeleri Türkleri çıldırtıyordu.
Türkler silâhlandılar. Üzeyirli kasabasındaki
Ermenilere karşı cephe oluşturdular. Hükümet tarafından, kan dökülmesine
mâni olmak üzere bir taraftan askerî ve inzibati tedbirler alınırken bir
taraftan da komitacılara vaz’ü nasihatte bulunmak üzere Adana Müftüsü ile
Ermeni ileri gelenlerinden bazıları Çokmerzin'e gönderildi. Bu heyet daha köye
yaklaşmadan üzerlerine kurşun atılmağa başlanmış ve içlerinden iki kişi de
yaralanmıştı.
O gün öğleden sonra Ermeniler, Üzeyirli
kasabasında toplanan Türklerin üzerine hücum ettiler; bir iki saat şiddetli
tüfek çatışması oldu, her iki taraf da epeyce kayıp verdi. Akşam yaklaştığında
Ermeniler sığınaklarına çekildiler.
KASIM AYININ İKİNCİ PERŞEMBESİ
Ermeniler Zeytun’de oluşturdukları yedi
yüz kişilik bir kuvvetle Maraş’ın Andırın kazasına hücum ettiler,
Türklerin birçoğunu şehit ettiler ve mallarını gasp eylediler. Memurlarla
ahaliden bazılarının güzel buldukları zevcelerini, kızlarını esir ederek Zeytun’e
götürdüler. Bunlar son sistem silâhlarla donatılmış, askeri elbiseler giyen
askeri birliktiler.
Maraş’ta, Künit Mahallesinde toplanan
Komitacılar, güya Devlet yokmuş gibi açıktan açığa
ihtilal programını müzakere ve
münakaşa etmeye başladılar. Bunların maksadı seri ve kuvvetli
bir ihtilâl çıkarmaktı. Bunun için de; Müslüman mahallelerine hücum edecekler,
acımadan herkesi katleyleyeceklerdi.
Bunlara nasihatte bulunmak ve cemiyetlerini
dağıtmak üzere iki bölük piyade askerî gönderildi; asker yanlarına yanaşırken,
daha, yazılmış bildiriyi dinlemeden askere silah kullandılar. Asker
de müdafaa için karşılık vermeye mecbur oldu. Çatışma dört saat devam
etti; Komitacılar hem askere, hem Türk evlerine, hem de sokaktan geçen Türklere
kurşun atıyorlardı. Bu suretle askerden ve halktan yaralanma ve şehit oldu.
Ermeni Komitacıların da iki yüzden fazlası öldürüldü.
Dağılmağa mecbur olan isyancılar, önce Sarılar
köyüne hücum edip kırktan fazla ev yaktılar; sonra da Andırın kazasının Sinafeş
köyüne giderek (bu köy zaten Ermeni köyüdür) orada mükemmel bir sığınak
oluşturdular. Amaçları, karışıklık çıkarmaktı. Gelip geçen günahsız
yolcular üzerine silâh atmağa başladılar. Türkler bu yüzden de birçok yaralı ve
şehit verdiler.
Bundan sonra boş durmayan Ermeniler çevredeki
yerleşim alanlarına saldırdılar, yağma, yangın ve öldürme suretiyle etrafı tam
manasıyla ateş ve kan içinde bıraktılar.
Komite, Zeytun’den gönderilecek yeni
kuvvetlerle birleşip Maraş’ı zapt etmek istiyordu; bu beklenen kuvvet gelinceye
kadar da işte böyle çete muharebesi yaparak ve köyleri yağma ederek, Türkleri
öldürerek, etrafa dehşet saçmaya çalışıyorlardı. Bir gece, on beş kadar
silahlandırılmış Ermeni, çarşıda teravih namazına giden bir genci kurşunlayarak
şehit ettiler. Duruma hakim olmak isteyen jandarma müfrezesine de silâh
attılar, jandarma karşılık verdi. Ermeniler iki ölü bırakarak kaçtılar.
Ölenlerin üzerlerinde bulunan evraklarda: Cuma günü, namazda
iken Müslümanlara saldırılacağı yazılıydı.
Maraş halkı genellikle, ağustos, eylül ve ekim
aylarını bağlarda geçirirler; Kasım ayı ortalarına, hatta sonuna kadar da
yazlıklarda kalanlar da eksik değildir. Bu mevsimde üzümler toplanır, pekmez ve
bulama yapılır; bağ bozumundan sonra da Maraş’a dönülür.
Ermeni İsyanlarının çıktığı bu senede
ise, daha Ekim ayı başlangıcında üzümleri ve sair işlerini yarıda
bırakarak, hepsi birden, cemiyet halinde ve iki gün zarfında Maraş’a döndüler.
Bu hâl, nazarı dikkati calipti; ne oluyordu; üzümleri, meyveleri olduğu gibi
bırakacak ve hep birden dönecek ortada önemli bir şey olmalıydı?
O sırada, Anadolu’nun her tarafında, avcılık
başlar; gerek keklik, tavşan, karaca ve saire gibi yenecek hayvanların gerek
domuz gibi zararlı hayvanlar ile tilki ve saire hayvanların avı o mevsimde
yapılır.
Maraş’ta baharat ve kokulu bitkilerin
ticareti Ermenilerin elindedir. Barut, kurşun, saçma ve kapsül gibi av
levazımını da bunlar satarlar.
O sene ise Ermeni aktarlara müracaat eden
Türkler bir atımlık bile barut ve saçma bulamadılar!
Komite kararıyla bu gibi kavga ve savaş
malzemesi Ermenilere paylaştırılmış bulunduğu öğrenildi.
Ekim ayının 13′ncü Cuma günü sabahleyin,
Maraşlı Hafız Ömer Efendi namında bir zat, kasap Artin’in dükkânından et
alıyordu.
- Eti iyi tarafından
vermedin!
- Yok verdim!
- Eksik verdin
- Hayır eksik
vermedim! diye başlayan ağız kavgası üzerine Artin:
- Nedir bu Türklerden
çektiğimiz? Bu barbarlardan ne vakit kurtulacağız?” diye bağırdı.
Zaten isyan bahanesi için hazır bekleyen
komiteciler de:
- Yangın var! diye haykırdılar.
- Yangın var, tabiri Ermeni
Milleti için bir parola olarak kabul edilmişti. Bu feryat üzerine bütün
Ermeniler kumanda ile hareket eden askerler gibi bir
anda dükkanlarını kapatıp kiliseye toplandılar; çanlar çalınmaya
ve evlerdeki Ermeniler de silahlanıp kiliseye akın ettiler.
Padişahın Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım:
Durum bana anlatılınca, çok uyanık
davranılmasını ve olayların günü gününe bildirilmesini tebliğ ettim.
İstanbul’da elime geçen komite evrakı arasında gördüğüm bazı notlardan
ihtifalcilerin Zeytun’a çok önem verdiklerini anlıyor ve isyanların
merkez üssü Zeytun kasabası olacak diye hesap ediyordum. Zeytun kasabasında bir
kışla vardır ki içinde üç yüz nizamiye askeri bulunur. Bu askerin artırılmasını
ve birkaç topla desteklenmesini, Babıâli’ye yeniden yazdım; amacımı
anlatamadım. Ne yapacağımı şaşırdım; İstanbul’da bile henüz provokasyonların
önü arkası kesilmemişken Anadolu’da yer yer isyanlar, ihtilâllar
hazırlanıyordu. Birkaç defa istifa ettim; kabul olunmuyordu:
-Böyle bir zamanda, istifa etmek, fazilet ve
ulusseverlik duygularıyla uyuşur mu? Diyorlardı.
Adana Ermenileriyle İstanbul’daki Komite
arasındaki haberleşmeler, postadan ziyade özel olarak yapılıyordu. Gizli
teşkilatımızın verdiği bilgiye göre kadın, erkek birçok Ermenilerin dağınık bir
şekilde Kilikya’ya taşınmakta oldukları anlaşılıyordu. Kıbrıs’tan da gerek
Mersin yoluyla vapurla, gerek kaçak olarak kayıklarla birçok komiteciler
Adana’ya sokulmaya çalışıyorlardı. Bunlardan bir kısmı yakalandı,
yakalanmayanlar ıssız sahillerden Adana ve havalisine yerleşti.
Ağustos ayının yirmisinde Maraş ile Zeytun
arasındaki geçiş köprüsünün eşkıya tarafından yıkıldığı ve Zeytun’daki tabura
yardım için gönderilen askerin yakalandığı, Halep vilâyeti Polis
Komiserliğinin bir şifreli telgrafında bildirildi.
Demek mesele alevleniyor! Yazgı, o Bölgede
aziz vatanın başına çorap örmekle meşgul!
-Allah bana yardım eder dedim, kendi kendime
masum bir teselli bulmaya çalıştım.
Hemen Halep vilâyeti Polis Komiserine bir
telgraf çekerek doyurucu bir bilgi ve açıklama istedim; ertesi günü aldığım
telgrafta;
“Zeytun’un telgraf hatlarının kesildiği, Maraş
Valiliğince de bilgi alınamadığı bildiriliyordu.
-İşte, dedim, mesele tamam! Şimdi haber de
alamayacağız. Eğer istediğim zamanda asker yetiştirilmiş olsaydı, Komite
(Hınçakyan’ın Zeytun Terör Komitesinden söz ediliyor) bu kadar çabuk ve
kuvvetle iş göremezdi. Çünkü başlangıçta az ve dağınık olan (Ermeni) kuvvetleri
şimdi bir ordu özelliğini taşıyordu.
Adana’da Komitecilerin en büyük propagandacısı
tutuklandı. Tutuklanan Haygoni İspan, sorgulama sırasında Zeytun
olaylarını hazırlayanların başında, Gökdereliyan Karabet’in bulunduğunu
anlattı. Bu azılı Komiteci de tutuklandı.
Ermeni Olaylarının İçyüzü
Müdafaa vaziyetini mertliğine yediremeyen
birtakım delikanlılar da: .
-Ey kan ve din kardeşlerimiz! Biz böyle
elimizi kolumuzu bağlayıp Ermenilerin çatmasını mı bekleyeceğiz? Zaten
geliyorlar işte! Şimdi bizi yaylım ateşi altına alacaklar, kim bilir kaçımız
ötecek? Ne duruyoruz. diye söylenmeye başladılar. Polis Komiseri ve
jandarma kumandanı nasihatler veriyor ve galeyanı sakinleştirmeye
çalışıyordu. Bu sırada karşıdan Ermenilerin öncü müfrezesi görünmüş ve hemen
zabıta kuvvetlerinin ve Türk ahalinin üzerine kurşun yağmuru yağdırmaya
başlamıştı. Bu ilk ateşte birkaç jandarma ve polis ve ahaliden bazıları
yaralandı, bazıları da şehit düştü. Delikanlılardan bir kısmı:
“İşte zabit Efendi! Beğendiniz mi
yaptığınız işi? Ey ahali hücum! Biz kendi hayatımızı, namusumuzu kendimiz
koruyalım!” diyerek ileri atıldılar, iki millet artık gırtlak gırtlağa
gelmiş ve çok kanlı bir çarpışma başlamıştı. Bereket versin on-on beş piyadeden
oluşan bir askeri kuvvet ile Mustafa Remzi Paşa yetişti. Süvariler
boğuşanların üzerine hücum etti; Türkler durdular. Ermeniler bozgun ve perişan
halde dağıldılar; meydanda yüzlerce ceset kanlar içinde yüzüyordu.
Kaçan komitecilerden bir kısmı yakalandı. Bir
kısmı da sür'atle Antep yönüne doğru gittiler. Antep’te
ise çarpışmaların şiddetli safhası henüz başlamamıştı. Yalnız Ermeni
evlerinden ara sıra silahlar atılıyor; ufak tefek yaralanma
olayları görülüyordu. Fakat Maraş’tan süvari ve piyade olarak kaçan yüzlerce
ihtilalcı Anteb’e varınca iş değişti. Antep Ermenileri, bunları Zeytun’den,
Baron Agasi kumandasında gelecek muazzam kuvvet sanmışlar ve düşüncesizce
evlerinden çıkmışlardı.
“Yaşasın hürriyet! Yaşasın Ermenistan!
Kahrolsun barbar Türkler!” diye etrafa saldırmağa başlamışlardı, ilk atılan
kurşun Babek oğullarının köşkünden geldi. Ve oradan geçen bir Türk çocuğuna
isabet ederek çocağun ölüne neden oldu. Zaten galeyan ve heyecan içinde bulunan
Türkler bu vakadan çok müteessir oldular; Ölen çocuğun anası babası da meydana
atılarak:
-Ey ahali! Kendi memleketimizde, öz
vatanımızda gözlerimizin önünde çocuklarımızın şehit edilmesine ne zamana kadar
böyle tahammül edeceğiz; bizde hiç kan kalmadı mı? Diye feryada başlayınca
zaten sabırları kalmayan Türkler Ermenilerin üzerine hücum ettiler.
Çarpışma sonrası
Türklerden : 51 erkek,
8 kadın şehit,
110 kişi de yaralanmıştı.
Ermenilerden: 103 erkek,
8 kadın ölmüş,
97 kişi de
yaralanmıştı.
Binden fazla saldırgan Komiteci, bir askerî
kordonla sarıldı, hepsi yakalanıp nezaret altına alındı. Antep’teki bu Ermeni
isyanı iki saat kadar devam etmiş ve böylece bastırılmıştı.
Maraş’ta, Antep’te ve bütün civar kazalarda ve
köylerde yer yer ihtilâl, gasp ve saldırı, yangın olayları tekrarlanırken
Zeytun yakınlarında sayıları günden güne büyüyen ve âdeta ordu halini alan
komiteciler de kesin galibiyeti elde etmek için fırsat kolluyorlardı.
Bunlar, ilk önce Zeytun’un yollarını tuttular
ve sularını kestiler; aralıksız Zeytun Kışlasına ve Elbistan ve Maraş
taraflarına hücum ederek o taraflarda toplandılar. Askeri birlikler ve
jandarma kuvvetleriyle savaşa girdiler.
Köprüyü yıktılar, yolları tuttular. Zeytun
kışlasında kuşatma altında tuttukları taburu kurtarmak için gönderilen
müfrezeleri zor durumda bıraktılar. Olay, günlerce susuz kalan ve artık
cephanesi tükenen Zeytun Kışlasındaki askerin, eşkıyaya teslim olmasıyla
sonuçlandı. Komitecilerin Zeytun’e girişi feci oldu; teslim olan ve görevini
ifadan başka bir şey yapmayan üç yüz küsur askeri zabıtalarıyla beraber pek
vahşiyane bir surette şehit ettiler. (Ermeni ozan Zeytun Mersiyesi
isimli şiirinde:
Sonradan Merginan kışlaya
geldi
Üç yüz nefer ile kumandanı
sardı
Hucumla ordunun kökünü kırdı
Laşelerin atıp kaçtılar
yani. – dizelerinde yapılanlarla övünmektedir- akn)
Şehitlerin bir çoğunun derilerini yüzdüler,
dillerini ve kafalarını kesip sırıklar üzerinde teşhir eylediler. Kurtulan
halkı da öldürmeye devam ettiler.
Yıldız Sarayı’na durumu rapor ettim. Saray,
bilgilerimi dikkate almadı. Fakat durum, padişahın dikkatini çekti. Padişah
konu hakkında bilgi almak için Bakanlar Kuruluna isyanın neden
bastırılmamış olduğunu soruyor (tarafımdan kısaltılmıştır,akn).
Padişah Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı Hüseyin
Paşa’nın hatıralarına devam ediyorum:
20 Ekim 1893:
Padişaha şu yazıyı gönderdim:
“Hakipayi Şahaneye;
Olaya neden olan Bâbı-âlinin dikkatsizliği
olduğunu, suretlerini ekleyerek sunduğum evraklarımda kanıtlarım.
Bunlarla ilgili Dahiliye Bakanlığına göndermiş olduğum 8 Temmuz 1893 tarihli ve
192 numaralı belgenin değerlendirilmesi sunarım. Zeytun isyanlarının
başlatıcısın Londra Hınçak komitesi olduğunu dört ay evvel herkese
duyurulmuş ve ondan sonra dahi defalarca Başbakanlığa ve Vilâyete tebliğ
olunduğu halde hiçbir, önlem alınmamış olduğunu üzülerek belirtirim.
Olayların bu noktaya gelmesinin sorumluluğu Babıâli ile Vilâyete aittir.
Zeytun’daki askerlerin Ermeniler tarafından kuşatma altına alındığı
ve İslâm köylerinin yakıldığı, yıkıldığı herkes tarafında duyulmuştu.
Olaylardan, Îslâmlar son derecede müteessirdir. Bu Üzüntü herkesce
biliniyordu. Bundan sonra da: İstenmeyen kötü olayların çıkma
olasılığı kesin olacağından erlerin silâhaltına alınması gibi vakte muhtaç olan
önlemin takibe alınması gerekliliğini önemle,
Zeytun olaylarını yönetenlerin çıban başı,
Hamparsum Boyacıyan’ın hemşiresi Siranuş ile meşhur Baron Agasi vardı, Baron
Agasi, Avrupa’da tahsil görmüş uyanık, yabancı dil/diller bilen atılgan bir
komitecidir; Ermeniler’in millî kahramanları sayılan bu adam 1888 senesinde ilk
Kumkapı gösterisini hazırlayıp yapanlardandı. O zaman gösteri sonrasında,
düzenleyenler tutuklanırken, Hamparsum Boyacıyan ve diğer azılı komiteciler
Amerika’ya kaçmışlardı.
1891 Senesinde, yeni Babıâli vakasıyla Anadolu
başkaldırı olaylarından iki yıl önce de gene fesat yoldaşları,
militanları ve rezillerle beraber Kıbrıs adasına gelmiş, oradan
külliyetli silâh ve cephane tedarik ederek bir yelkenli gemi ile Antakya’ya
tâbi Süveydiye taraflarına çıkmıştı. Baron Agasi Süveydiye’yi İhtilâl
Komiteleri merkezi yaptı.
Propaganda ve terör için kullandığı en faal adamları,
Melih Abah ve Hıraçya namındaki eşkıyalar çok büyük şöhret olmuşlardı.
Bunlar vasıtasıyla bütün o bölgededeki Ermenileri Hınçakyan’a üye kaydettirdi.
Çok para topladı. Son sistem silâhlar getirterek silahlandırdı. Öyle ki Zeytun
Olayları olduğu zaman Baron Agasi’nin yönetiminde on beş bin silahlandırılmış
komiteci vardı. Zeytun kışlasını teslim aldıktan ve askeri barbarca şehit
eyledikten sonra gurura kapılan komiteciler, bütün Türkiye’yi düşmüş ve
imparatorluğu, ordularıyla beraber sindirdiklerini zannettiler. Ulu orta
köylere, kazalara saldırıp yağmacılığa başladılar, erkekleri öldürdüler ve
kadınlara tecavüz ettiler, kızları merkezlerine götürdüler.
Zeytun taraflarında bir Alabaşlı kasabası
vardır ki ahalisi Türk ve Ermeni’den oluşuyordu. Baron Agasi orayı ikinci
üs yaptı. Burada birçok silâh ve cephane sakladığı haber alındı; keyfiyeti
tahkik için jandarma kumandanlarından Urfalı Mustafa ve Dönekli Süleyman
tebdili kıyafetle gönderildi. Komiteciler, bu jandarmaların dillerini,
burunlarını kesmişler ve birer kazık üzerine oturarak üç gün teşhir
eylemişlerdir.
Bu olayın ivedilikle yayılması üzerine, Zeytun
civarındaki bütün köylerin Ermenileri ve Maraş, Antep, Urfa, Halep, İskenderun,
Kayseri, Sivas, Mamuretülâziz [Elazığ ve çevresi], Van, Diyarıbekir, Bitlis
Ermenileri Komiteleri de Baron Agasi’nin yönetiminde toplanarak âdeta bir
ordu teşkil ettiler.
Zeytun böyle bir ordu merkezi halini alırken
ötede beride gene tek tük katiller de eksik olmuyordu. Meselâ Maraş’ın Şeyh
mahallesinden Geluzoğlu Osep çarşı ortasında onları savaş için donatacağını
açıklıyordu. Oradan geçen polis Ahmet Efendi yakalayıp karakola getirmek
isteyince Komiteciler tarafından şehit edilmiştir. Polisi kurtarmak isteyen
Gömleksizoğlu Mehmet ile o sırada sokaktan geçen hafız Mehmet oğlu Ali ve
İbrahim bin Yusuf da aynı adamlar tarafından şehit edilmişlerdir.
Baron Agasi kumandasındaki eşkıyadan bir
müfreze, Nadirli Bölgesini basmış ve bütün haneleri yaktığı gibi malları,
eşyayı, hayvanları gasp ve ahaliyi de birlikte şehit etmiştir.
Bunun akabinde de Çukurhisar Beldesini basarak
bütün evleri yakmışlar, yüz elli erkek, kırk kadın ve doksan beş erkek ve kız
çocuğunu pek vahşiyane bir surette öldürmüşlerdir.
Komiteciler Kiyan karyesine de hücum etmişler,
köy tamamen yakıldığı gibi kadın, erkek, çocuk bütün ahalisini de katliam
etmişlerdir. Bu olaylar üzerine Baron Agasi, Zeytun’de bir nutuk söyledi.
- Ermeni milleti! Kardeşler!
Başarılarınızı tebrik ederim, Ermeni meselesi bitmiştir; hürriyet ve
istiklâle kavuştuk; ancak önümüzde küçük bir aşama kaldı; şimdi Elbistan’a
hücum etmeliyiz, orada epeyce barbar askeri varmış; Maraş’ı müdafaa için
hazırlanmış olan bu kuvveti esir aldıktan sonra Maraş’ı ve Anteb’i
düşürmek ve sonra da başarı ile Haleb’e girmek işten bile değildir. Zaten
oralardaki kardeşlerimiz hazırlanmıştır; şimdi hedefimiz Elbistan’dır.
Haydi ileri! Daima ileri!
Eşkıya Elbistan’a giderken “Köksün [Göksunl
taraflarında Türk taburlarının hazırlandığını haber aldı; binaenaleyh önce
Göksun’a saldırma kararı alındı. Bizzat Baron Ağasi kumandasındaki altı bin
kişilik bir kuvvet Köksün’e taarruz etti; fakat Köksün’deki kuvvet Türk
askeriydi; topu topu iki taburdan ibaretti, fakat bunlar hakiki
Mehmetçikler’di. Kendilerinden iki buçuk misli fazla olan ve son sistem
silâhlarla mücehhez bulunan Ermenilere karşı yalnız müdafaada bulunmakla
kalmadılar! Taarruza da geçerek eşkıyayı püskürttüler ve sekiz yüzden fazla
yaralı ve ölü bırakan Ermeni ordusunu takip ede ede Zeytun’e
dönmeye mecbur bıraktılar.
Bu ilk geri çekilme Baron Agasi’yi,
umutsuz, karamsar bırakmadı. Ordusunu yeniden derleyip toplayıp ve on Saldırgan
bir güçle ile üç koldan Köksüne hücum etmek istedi; fakat bu sırada süvari ve
piyade askerlerimiz Zeytun’u kuşatmak üzere dört taraftan ilerliyordu. Agasi
karışıklık içinde kaldı. Saldırdı ama müthiş bir bomba ve mermi yağmuru altında
bir hayli kayıp bırakarak Zeytun’e çekilmek zorunda kaldı.
Ermenilerde yeniden hücuma ve saldırıya
geçecek bir kudret ve cesaret artık kalmamıştı. Şimdi hepsini derin bir düşünce
almıştı.
Sıkı bir inzibat tedbiri oluşturulmuş ve
Komitenin gönderdiği adamlar tevkif edilmiş ve mektuplarına yasal olarak
elkonulmuştu. Bu mektuplara ve tutuklananların ifadesine göre, Baron Agasi’nin
düşüncesi, Anadolu’nun daha içeri taraflarında imdat kuvvetleri yetişerek
Zeytun’u kuşatan askeri kuvveti dağıtılmazsa, teslim olmaktan başka çare
kalmadığı yönünde idi. Fakat bu takdirde de asiler Halep’teki konsolosların
gelmesini ve onların önünde teslim olacaklarını, başkanlarının ülke dışına
gönderilmesini, geri kalanlar için genel affı şart koşacaklardı.
Bu sırada telgraf hatları aralıksız haberleşme
yapıyordu. Abdülhamit şaşırmış kalmıştı; İstanbul’daki sefirlerden bir
kısmı Padişaha, Zeytun’deki asiler için genel affı ilânının yapılması için
yol gösteriyorlardı. Zeytun'u muhasara eden askeri kuvvetlerin
kumandanı, iki gün zarfında eşkıyayı tamamen yok edebileceğini
bildiriyordu; Abdülhamit Saray’a beni davet etti; fikrimi
sordu; görüşlerimi arzettim.
Komitecilerin bu kadar şımarmasının tek
nedeni, onlara şimdiye kadar gösterilen yumuşaklık, zayıf davranma,
kararsızlık ve duraksamadır. Dahası, Komite reislerinin sürekli af olmalarıdır.
Fikrimce Avrupalıların bu gibi hayati meselelerde işlerimize burunlarını
sokarak engellemesi devletin değeri, saygınlığı, itibarı ve gücü hakkında
gerek Komiteciler ve gerek bizatihi Türk ve Müslüman toplumlar üzerinde kötü ve
olumsuz bir iz bırakacaktır.
Komite ele başlarının affıyla Avrupa’ya
ihraçları ülke yönetimleri dahilinde bunlar tarafından ekilmiş olan
fesat tohumunun gelecekte de; artma, çoğalma, büyüme, gelişme, başka
yerlere de uzanma, ve ileride gene ihtilal çıkmasına izin verme ve
göz yumma demek olur. Askeri kuvvetler kumandanı iki gün içinde, işi kesin
neticeye vardıracağını bildiriyor; Bundan sonra Zeytun’un harben zapt ve geri
alınması zor. Azılı elebaşlarının etkisiz hale getirilmesini geri
kalanlarının af edilmesi daha uygun, yerinde olur görüşündedir. Bu nedenle ben
de: Zeytunu ve çevresini kuşatan Ermeni kuvvetleri ve elebaşlarının iki
üç gün oyalanması ve askeri kuvvet kumandanına gizlice emir verilmesi
görüşündeyim.
Padişah, kederli ve düşünceliyi. Taç ve tahtı
gider, saltanatı nihayet bulur diye elinden gelse memleketin birkaç kıt’asını
bile feda ederdi.
Sözlerimi doğru buluyor, beni takdir eder
görünüyor, fakat ben ayrıldıktan sonra herhangi bir mabeyincinin, bir bahçıvan
başının, bir ser esvabinin, bir hadımağasının sözleriyle düşüncesini değiştirme
yoluna gidiyordu. Nihayet, elçilerin ısrarıyla komite ele başlarının affına ve
Avrupa’ya gitmelerine izin verilmesine ve yüzlerce Müslüman köyü yakan,
binlerce Türk’ün kanını akıtan Ermenilerin kayıtsız şartsız affedilmesine
Saray’ca karar verildi. Karar Halep vilâyetine ve elçiler aracılığı ile de
Halep’teki konsoloslara tebliğ edildi; bu sıralarda, Hıncak gazetesi,
15 Şubat 1893 tarihli ve 3 numaralı nüshasında şu yazıyı yayınladı
“Dikkat!
Bugünlerde benzeri görülmemiş nadir bir olay
zuhur etti; dünya bu kadar her şeyin istediğimiz gibi olan bir olaya tanık
olmamıştır. Küçük bir Milletin ufak bir kısmı bugün Sultanın karşısında ve
hatta altı Avrupa hükümeti karşısında merdane durmaktadır.
Bir haftadan beri büyük devletler
denilen altı hükümet aracı olma görevini yerine getiriyorlar. Bu aracılık
nerede ve kimin için oluyor biliyor musunuz? Zeytun’de ve Zeytun ûssatı
(asiler) için! Zeytun galip olduğu halde iki denk (Türkler-Ermeniler, demek
isteniyor-akn) arasında olduğu gibi Zeytun'da Ermeniler bir ezici
çoğunluk hakkını kazandı.
Teklif edilen barış şartları altı büyük devlet
tarafından kabul olunarak incelemek amacıyla Türk Sultanına sunuldu.
Birkaç ay içinde yüz binlerce Ermeni’nin kanını içen adam, bugün Ermeni
ihtilâlcilerinin önünde başını eğdi ve Ermenin silâh ve kudreti ile yenik düştü.
Ermeni ihtilalcilerin darbesi
altında mağlup olup Zeytun üzerine hücum eden askerin yarısı
yani dokuz bini mahvoldu! İşbu kesin yenilgiden sonra Sultan, Avrupa
hükümetlerine, kendisini Zeytun kahramanının saldırılarından kurtarmaları için
yalvarıyor.
Hinçak Komitesinin teşkil edilip daimî
surette mevkii edinmeye va’zettiği ihtilâl sayesinde, Zeytun’in
enternasyonal (uluslar arası) politikada Kazanarak elde ettiği yer işte
budur!
İsyan ve ihtilâl fikrinin yeşermesi, büyümesi
ve icrasına bundan mükemmel delil aramağa gerek var mıdır?
Ermenilerin bugünkü vaziyetine nazaran ihtilâl
fikrinin müfit (yararlı) ve tarih noktai nazarından lâbüt (gerekli) olduğu
görülmektedir. Bu fikrin gerçekleştirdiği başarı hususunda da
Hinçak Komitesinin çalışkanlığı ve Komite heyetinin tarihî kıymet ve önemi
bakışlardan uzak değildir. Lâkin açık söylemek gerekirse bütün Ermenistan’ın
erişmesini arzu ettiğimiz bir başarı bugün yalnız Zeytun ortaya çıkmıştır. Eğer
bizim dâhili (beraber yaşadığımız) düşmanlarımız ve Komitemize yan bakan bir
takım ırktaşlarımızın entrikaları olmasaydı Ermenistan’ın diğer Bölgeleri
de Zeytun gibi olur ve beklediğimiz kurtuluş gerçekleşirdi.
----------
Neticede, Türk Gizli Servisinin beyanına
göre: Maraş Ermenilerinin maksadı, Türkler Cuma namazında iken
camilere hücum edip bir katliam yapmak, bu suretle Maraş’ı zapt ettikten sonra
Zeytun’den gelecek kuvvetlerle birleşip başka yerleri de ele geçirmek
olduğu anlaşılmıştı. Ancak buna daha vakit vardı. Hafız Ömer’le kasap Artin’in
kavgası işi çabuklaştırmış oldu.
Türkler dehşet ve galeyan içinde idi;
Ermeniler Kiliselerden savaş bilgisi dahilinde çıkıp Müslüman mahallesine
doğru ilerliyorlardı. Zabıta kuvvetleri, İslâm mahallelerini müdafaa etmek ve
iki unsurun çarpışarak kan dökülmesine mani olmak için tedbir almıştı. Lâkin bu
kuvvetler adet itibarıyla isyancılara göre hiç mesabesinde idi. Bunun farkına
varan Türkler de dükkanlarını kapadılar
ve silahlanıp müdafaa vaziyeti aldılar.
----
Propaganda ve terör için kullandığı en faal
adamları, Melih Abah ve Hıraçya namındaki eşkıyalar çok büyük şöhret
olmuşlardı. Bunlar vasıtasıyla bütün o bölgededeki Ermenileri Hınçakyan’a
üye kaydettirdi. Çok para topladı. Son sistem silâhlar getirterek
silahlandırdı. Öyle ki Zeytun Olayları olduğu zaman Baron Agasi’nin yönetiminde
on beş bin silahlandırılmış komiteci vardı. Zeytun kışlasını teslim aldıktan ve
askeri barbarca şehit eyledikten sonra gurura kapılan komiteciler, bütün
Türkiye’yi düşmüş ve imparatorluğu, ordularıyla beraber sindirdiklerini
zannettiler. Ulu orta köylere, kazalara saldırıp yağmacılığa başladılar,
erkekleri öldürdüler ve kadınlara tecavüz ettiler, kızları merkezlerine
götürdüler.
-------
Bu ilk geri çekilme Baron Agasi’yi,
umutsuz, karamsar bırakmadı. Ordusunu yeniden derleyip toplayıp ve on saldırgan
bir güçle ile üç koldan Köksün’e hücum etmek istedi; fakat bu sırada süvari ve
piyade askerlerimiz Zeytun’u kuşatmak üzere dört taraftan ilerliyordu. Agasi
karışıklık içinde kaldı. Saldırdı ama müthiş bir bomba ve mermi yağmuru altında
bir hayli kayıp bırakarak Zeytun’e çekilmek zorunda kaldı.
Artık Ermenilerde yeniden hücuma ve
saldırıya geçecek bir kudret ve cesaret kalmamıştı. Şimdi hepsini derin
bir düşünce almıştı.
Sıkı bir inzibat tedbiri oluşturulmuş ve
Komitenin gönderdiği adamlar tevkif edilmiş ve mektuplarına yasal olarak
elkonulmuştu. Bu mektuplara ve tutuklananların ifadesine göre, Baron Agasi’nin
düşüncesi, Anadolu’nun daha içeri taraflarında imdat kuvvetleri yetişerek
Zeytun’u kuşatan askeri kuvveti dağıtılmazsa, teslim olmaktan başka çare
kalmadığı yönünde idi. Fakat bu takdirde de asiler Halep’teki konsolosların
gelmesini ve onların önünde teslim olacaklarını, başkanlarının ülke dışına
gönderilmesini, geri kalanlar için de genel affı şart koşacaklardı.
Sefirler Halep’teki konsoloslarına, Zeytun’e
gidip barış için aracılık görevi yapmalarını bildirdiler.
Filhakika konsoloslar Zeytune gittiler ve
Ermeni ileri gelenleri ile konuyla ilgili fikir alışverişinde bulunarak
anlaşma yolu aradılar. Ermeni Reisler iki gün müsaade istediler ve
neticede barış şartlarını söylediler.” Hıncak Gazetesinin yayını bu şekilde.
Manevi dirençten, ciddiyet ve cesaretten
mahrum Ermenilere nefret ve hakaretle bakmağa bu yönden hakkımız vardır.
----------
Ermeni İsyanını, Soykırım Olarak Tanımlayan
Kuruluş ve Ülkeler
1. BM Ayrımcılığın Önlenmesi
ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu
2. Avrupa Konseyi,
3. Avrupa Parlamentosu
4. Dünya Kiliseler Konseyi,
5. İnsan Hakları Derneği,
6. YMCA Avrupa Birliği,
7. Permanent Peoples'
Tribunal.
Ermeni Çetelerin Fransız
Askerleriyle
Birleşerek
Başlattığı Olayı Soy
Kıyım
Olarak Tanımlayan ülkeler
1. Arjantin ,
2. Ermenistan,
3. Almanya,
4. Belçika,
5. Kanada,
6. Şili,
7. Kıbrıs (güney),
8. Fransa, Yunanistan,
9. İtalya,
10. Litvanya,
11. Lübnan,
12. Hollanda,
13. Polonya
14. Rusya,
15. Slovakya,
16. İsveç,
17. İsviçre,
18. Uruguay,
19. Vatikan,
20. Venezuela.
Ermeni Çetelerin Fransız
Askerleriyle
Birleşerek
Başlattığı Olayı Soy
Kıyım
Olarak Tanımlamayan ülkeler
1. Azerbaycan,
2. Birleşik Krallık
(Katliamlar olarak tanımlamaktadır ),
1. Bulgaristan,
2. Danimarka
3. İsrail
4. Türkiye.
----------
ERMENİ ASILLI
MARAŞLI OZANLAR
Ermeni Sorunu
ll. Abdülhamit Devrinde Başlayan Ermeni
İsyanlarından Anılar! (1)
--
Maraş’lı Ermeni Asıllı Ozanlar hakkındaki
bilgi için, Araştırmacı/yazar Mehmet Bayrak’ın ALEVİ-BEKTAŞİ EDEBİYATINDA
ERMENİ AŞIKLARI kitabından yararlanılmıştır.
----------------
----------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder